Soru Bankası Sayfamızdan Konular Bazında Oluşturacağınız Çoktan Seçmeli Testlerle Kendinizi Sınavlara Hazırlayabileceksiniz.  |  Ders Kitabında Bulunan Ölçme ve Değerlendirmeler ile Yönergelerin Çözümlerine Konuların İçerisinden Ulaşabilirsiniz.  |  Sitemizdeki Konular Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Müfredatına ve Öğrenme Çıktılarına Uygun Olarak Hazırlanmıştır.  | 
Dolaşım Sisteminin Yapı, Görev ve İşleyişi Konusuna Ait Sayfa

Konu Detayı Sayfası

Dolaşım Sisteminin Yapı, Görev ve İşleyişi

İnsan Fizyolojisi

Dolaşım Sistemleri

16094

Dolaşım Sisteminin Yapı, Görev ve İşleyişi

Canlıların aldığı besin ve oksijenin hücrelere,  hücrelerde oluşan karbondioksit ve diğer metabolik atıkların ilgili boşaltım organlarına taşınması gerekir. Gelişmiş canlılarda bu taşıma dolaşım sistemi ile sağlanır.

Gelişmiş canlılarda dolaşım sistemi maddelerin taşınmasından başka;

  • Bağışıklığın sağlanması,
  • Vücut sıcaklığının düzenlenmesi,
  • Hormonal düzenleme görevlerini de yerine getirir.

Bütün canlılar dolaşım sistemine sahip değildir. Dolaşım sistemine sahip olan canlılarda iki çeşit dolaşım görülür. Bunlar;

  1. Açık Kan Dolaşımı
  2. Kapalı Kan Dolaşımı
1. Açık Kan Dolaşımı
  • Sadece omurgasız hayvanlarda görülür.
  • Besin ve oksijen ihtiyacı az olan canlılarda bulunur.
  • Dolaşım sisteminde kalp, atardamar ve toplardamarlar bulunur. Kılcal damarlar bulunmaz.
  • Kanın akış hızı yavaştır.
  • Vücut sıvısı olan kan hemolenf olarak adlandırılır.
  • Hemolenf ile hücreler arasındaki madde alışverişi sinüs denilen vücut boşluklarında olur.
  • Hemolenf ile; besinler, metabolizma atıkları ve hormonlar taşınır. Ancak solunum gazları (O2 ve CO2) taşınmaz.
2. Kapalı Kan Dolaşımı
  • Bazı omurgasızlarda (toprak solucanı, mürekkep balığı ve ahtapot) ve tüm omurgalı hayvanlarda (balıklar, kurbağalar, sürüngenler, kuş ve memeliler) görülür.
  • Kalp, atardamar, toplardamar ve kılcal damarlar bulunur.
  • Kan damarların içinde dolaşır. Vücut boşluklarına çıkmaz.

  • Kanın akış hızı ve basıncı yüksektir.
  • Enerji ihtiyacı fazla olan canlılarda görülür.
  • Kan ile hücreler arasındaki madde alışverişi kılcal damarlar aracılığı ile olur.
  • Kan ile besinler, metabolizma atıkları ve hormonların yanında solunum gazları (Ove CO2) taşınır.
  • İnsanlarda kapalı dolaşım sistemi bulunur.
İnsanda Dolaşım Sistemleri
  • İnsanda dolaşım sistemleri;
  1. Kan Dolaşımı
  2. Lenf Dolaşımından oluşur.

NOT: Bunların dışında insanda portal dolaşım da bulunur. Portal dolaşım; mide, ince ve kalın bağırsak, pankreas ve dalaktaki kanı kapı toplardamarı aracılığı ile karaciğere getiren ve kalbe ulaştıran dolaşımdır.  

  • İnsanda dolaşım sistemleri sayesinde kanın taşıdığı oksijen, besin, hormon gibi moleküller vücut hücrelerine kadar iletilir.
  • Hücrelerde oluşan atık maddeler ise ilgili yapılara ulaştırılarak vücuttan uzaklaştırılması sağlanır.
1. Kan Dolaşımı
  • İnsanda kan dolaşım sistemi kardiyovasküler sistem olarak ifade edilir.
  • Kardiya (kalp) ve Vaculum (damar) kelimelerinden oluşur.
  • Kardiyovasküler sistem;
    • Kalp,
    • Kan Damarları,
    • Kan sıvısından oluşur.

  • İnsanda kalp; göğüs boşluğunda göğüs kemiğinin (sternum) hemen arkasında, iki akciğerin arasında, biraz sola eğik konumdadır.
  • Yaklaşık olarak her insanın kendi yumruğu büyüklüğündedir. (240 - 340 gr. ağırlığındadır.)
  • Büyük çoğunluğu kastan oluşan bir organdır.
  • Yaşlandıkça kalbin büyüklüğü ve ağırlığı artar.
  • Kalp dıştan içe doğru üç tabakadan oluşur.
    • Perikart
    • Miyokart
    • Endokart
1. Perikart
  • Kalbi dıştan saran, bağ dokusundan oluşan iki katlı bir zardır.
  • Kalbi ve kalbe bağlı damarların köklerini çevreler.
  • İki katlı olan zarlar arasında lenf sıvısına benzeyen kaygan bir sıvı bulunur. Bu sıvıya Perikardiyal Sıvı denir.
  • Bu sıvı; kalp atışları sırasında oluşan sürtünmelerin etkisini azaltarak kalbin çalışmasını kolaylaştırır.
2. Miyokart
  • Kalp kasından oluşan orta tabakadır.
  • Kalp kası sayesinde kalbin çalışması gerçekleşir.
  • Kalp kası yapı olarak iskelet kasına, çalışma sistemi olarak istemsiz çalışan düz kasa benzer.
  • Miyokart tabakası kalbin karıncıklarında kalın, kulakçıklarında ise incedir.
  • Çünkü kan akciğerlere ve vücudun diğer kısımlarına karıncıklardan pompalanır.
  • Miyokartın en kalın olduğu yer; sol karıncık duvarıdır.
  • Çünkü bu kısım kanı kuvvetli bir şekilde tüm vücuda pompalar.
  • Sol karıncığa bağlı olan aort atardamarının çıktığı yerden küçük damarlar ayrılarak, miyokart tabakasında kılcallara dağılır. Bu kılcallara koroner damarlar denir.
  • Koroner damarlar; kalbi besleyen damarlardır. (Kalp kendi içinden geçen kandan beslenmez.)
  • Koroner damarlar tıkanır ya da daralırsa, kalp ihtiyacı olan besin ve oksijeni alamaz. Bu durumda kalp krizi (enfarktüs) oluşur.
3. Endokart
  • Kalp boşluğunu saran en iç tabakadır.
  • Tek sıralı, yassı epitel dokudan oluşur.
  • Kılcal kan damarları bulundurmaz.
  • Bundan dolayı kalp içindeki kanın bileşimi değişmez. 
NOT-1: Sağ kulakçık ile sağ karıncıktaki kanın bileşimi aynıdır. (Karbondioksitçe zengindir.)

NOT-2: Sol kulakçık ile sol karıncıktaki kanın bileşimi aynıdır. (Oksijence zengindir.)

Kalbin Yapısındaki Odacıklar ve Kapakçıklar

  • İnsanda kalp dört odacıktan oluşur.
  • Üstte iki kulakçık (atrium), altta iki karıncık (ventrikül) bulunur.
  • Kalbin sağ ve sol bölümü tam bir perde ile ayrılmıştır. Bundan dolayı sağda bulunan kirli kan ile solda bulunan temiz kan asla birbirine karışmaz.
  • Kalbin sağ kulakçık ve karıncığında; karbondioksitçe zengin olan ve vücut dokularından gelen kirli kan bulunur.
  • Kalbin sol kulakçık ve karıncığında ise; oksijence zengin olan ve akciğerlerden gelen temiz kan bulunur.
  • Kısaca kalbin sağ tarafında daima kirli kan, sol tarafında ise temiz kan bulunur.
  • Kalbin sağ ve sol kulakçıklarına toplardamarlar bağlıdır.
  • Sağ kulakçığa; kan ve lenf dolaşımının getirdiği kan giriş yapar. (Alt ve üst ana toplardamarlarla)
  • Sol kulakçığa ise; akciğerlerden temizlenerek gelen kan giriş yapar. Bu temiz kan akciğer toplardamarı ile sol kulakçığa getirilir.

NOT-1: Vücudumuzdaki toplardamarlar genellikle kirli kan taşırken akciğer toplardamarı temiz kan taşır.

NOT-2: Atardamarlar ise temiz kan taşırken akciğer atardamarı kirli kan taşır.

  • Kalbin karıncıklarından atardamarlar çıkar.
  • Sağ karıncıktan; vücuttan toplanarak kalbe gelen kirli kanı, temizlenmek üzere akciğerlere götüren akciğer atardamarı çıkış yapar.
  • Sol karıncıktan ise; vücudun en büyük atardamarı olan aort atardamarı çıkar.
  • Aort, kalpteki temiz kanı tüm vücuda pompalar.
  • Kalpte bulunan kapakçıklar şunlardır;
    • Atrioventriküler (AV) kapakçıklar
    • Yarım ay (semilunar) kapakçıklar
Atrioventriküler (AV) Kapakçıklar
  • Sağ ve sol kulakçıkların, sağ ve sol karıncıklara açıldığı yerlerde bulunan ve bağ dokudan oluşan kapakçıklardır.
  • Kulakçıklardan karıncıklara geçen kanın geri dönmesini önlerler.
  • Bu nedenle tek yönlü açılıp kapanan kapakçıklardır.
  • Sağ kulakçık ile sağ karıncık arasında üçlü (triküspit) kapakçık bulunur.
  • Sol kulakçık ile sol karıncık arasında ise ikili (biküspit=mitral) kapakçık bulunur.
  • Kalpteki AV kapakçıklarının yapısında bir bozukluk varsa kan kapakçıklardan geriye doğru kaçar. Buna kalp üfürümü denir.
Semilunar (Yarım ay) Kapakçıklar
  • Karıncıklar ile bunlara bağlı olan atardamarlar arasında bulunurlar.
  • Karıncıklardan pompalanan kanın geri dönmesini önlerler.
  • Tek yönlü açılan kapakçıklardır.
  • Aortun sol karıncığa bağlandığı yerde aort kapakçığı,
  • Akciğer atardamarının sağ karıncığa bağlandığı yerde pulmoner kapakçık bulunur.
Kanın Kalpteki Hareketi
  • Kalbin çalışması kulakçık ve karıncık kaslarının kasılıp gevşemesi ile olur.
  • Kalp kasının kasılmasına sistol, gevşemesine ise diastol denir.
  • Kulakçık ve karıncıkların aynı anda kasılması söz konusu olamaz. Ancak kalp dinlenme durumunda iken (0.40 saniye) kulakçık ve karıncıklar aynı anda gevşeme durumundadırlar.
  • Bu kasılıp gevşeme sırasında kanın kalpte hareketi sağlanır.

  • Kalp çalışırken önce kulakçıklar, sonra karıncıklar kasılır ve gevşer.
  • Kulakçıklar ve karıncıkların kasılmaları birbirine zıt olarak gerçekleşir.
  • Yani kulakçıklar kasılırken karıncıklar gevşer, karıncıklar kasılırken kulakçıklar gevşer.
  • Kulakçıkların kasılması ile kan karıncıklara dolar. Bu sırada karıncıklar gevşeme durumundadır.
  • Karıncıkların kasılması ile de kan atardamarlara geçer. Bu esnada kulakçıklar gevşeme durumundadır.

NOT: Odacıklar; kasılma durumunda iken içlerindeki kanı gönderirler. Gevşeme durumunda iken ise kan ile dolarlar.

  • Kulakçıkların kasılması sırasında triküspit ve biküspit kapakçıklar açılır.
  • Karıncıkların kasılması sırasında ise yarımay kapakçıkları açılır.
  • Kalp kapakçıklarının kapanması steteskop yardımı ile duyulabilir.
  • Bu sesler "lup-dup" şeklinde duyulur.
  • Sağlıklı, yetişkin bir insanın kalbi dinlenme sırasında 1 dakikada 60 - 70 kez atar.
  • Her atışta vücuda 70 ml. kan gönderir.
  • Birim zamanda kalpten geçen kan miktarına kalp debisi denir.
  • Kalbin birbirini izleyen kasılma ve gevşeme olayına kalp döngüsü denir.
  • Kalp döngüsü her kalp atışını ifade eder ve 0,85 saniye sürer.
  • Bu sürenin 0,15 saniyesi; kulakçıkların kasılması,
  • 0,30 saniyesi; karıncıkların kasılması,
  • 0,40 saniyesi ise kalbin dinlenmesi şeklinde gerçekleşir.
  • Atardamarların kan basıncının etkisiyle genişleyip daralmasına nabız denir.
  • Her nabız karıncıkların kasılmasına karşılık geldiği için nabız sayısı kalp atışı sayısına eşittir. (dinlenme esnasında, yetişkin ve sağlıklı bir insanda 1 dakikada 60 - 70 nabız sayısı normaldir.)
NOT: El ve ayak bileği ile şakaktaki atardamar yüzeyine hafifçe bastırdığımızda nabız sayısını hissedebiliriz.

Kalp Ritminin Kontrolü

  • Kalbin kasılma olaylarının kontrolü, kalbin çeşitli bölgelerinde bulunan özelleşmiş dokularla gerçekleşir.
  • Yani kalp kası sinir sisteminden herhangi bir uyarı almadan aksiyon potansiyellerini başlatabilir böylece devamlı ve ritmik olarak kasılıp gevşeyebilir. (İnsan kalbi vücut dışına çıkarıldığında bir süre daha kendi kendine kasılığ gevşediği görülür.)
  • Kalp kasında bunu sağlayan yapı üst ana toplardamarın kalbe girdiği yerin yakınında bulunan SA (sinoatrial düğüm) denilen hücre grubudur.
  • SA düğüm; kalp kasının kasılma hız ve zamanını belirler.
  • Bu hücrelerde oluşan aksiyon potansiyelleri kasılmaları için komşu hücreleri uyarır.
  • Kalpte impuls oluşumu ve iletimi sırası ile şu şekilde olur.

  • SA düğümden çıkan uyarılar, kulakçıkların duvarlarına yayılır ve her ikisinin de aynı anda kasılmalarını sağlar.
  • Bu uyarılar, sağ ve sol kulakçıklar arasındaki duvarda yer alan AV (atrioventriküler) düğüme aktarılır.
  • AV düğümde impulslar kalbin uç noktasına yayılmadan önce 0,1 saniye kadar geciktirilir.
  • Bu durum kulakçıklardaki kanın karıncıklara aktarılmasını sağlar. (karıncıklar henüz kasılmadan önce)
  • AV düğümden çıkan uyarılar önce his demetlerine sonra purkinje liflerine iletilir.
  • His demetleri ve purkinje lifleri özelleşmiş kas lifleridir. Karıncık duvarlarında yayılmıştır.
  • Uyarıları alan karıncıklar kasılır ve kan atardamarlara pompalanır.
  • Böylece kalp bir kez kasılıp gevşemiş olur.

SA ve AV düğümlerinin etkisi şu şekilde sıralanabilir.

  • SA düğümünü etkileyerek kalbin çalışma hızını değiştiren bazı faktörler vardır.

Kalbin Çalışma Hızını Etkileyen Faktörler

Hızlandıran Faktörler

  • Sempatik sinirler
  • Adrenalin
  • Noradrenalin
  • Tiroksin hormonları
  • Kafein
  • Tein
  • Nikotin gibi kimyasallar
  • Kandaki karbondioksit artışı (bu durum kanın pH'ını 7.4'den aşağıya düşürür.)
  • Vücut sıcaklığındaki artış (ateşli hastalıklar)
  • Ortam sıcaklığının azalması (soğuk hava)

Yavaşlatan Faktörler

  • Parasempatik sinirler (vagus siniri)
  • Asetilkolin (vagus sinirinden salgılanır)
  • Dış ortam sıcaklığının artışı (sıcak hava)
  • Kalsiyum gibi minerallerin eksikliği
Kanın Vücuttaki Dolaşımı
  • Kanın vücuttaki dolaşımı iki şekilde gerçekleşir.
  1. Küçük Kan Dolaşımı (Pulmoner Dolaşım)
  2. Büyük Kan Dolaşımı (Sistemik Dolaşım)
1. Küçük Kan Dolaşımı (Pulmoner Dolaşım)
  • Kalp ile akciğerler arasındaki dolaşımdır.
  • Sağ karıncığın kasılması ile başlar.
  • Karbondioksitçe zengin olan kirli kan sağ karıncıktan çıkarak akciğer atardamarı ile akciğerlere gönderilir.
  • Akciğerlerde bulunan alveoller ile bunları çevreleyen kılcal kan damarları arasında madde alışverişi olur.
  • Atardamar kılcallarda bulunan karbondioksit alveollere geçerken, alveollerdeki oksijen toplardamar kılcallarına geçer.
  • Daha sonra oksijence zenginleşen kan akciğer toplardamarına geçerek kalbin sol kulakçığına gelir.
  • Küçük kan dolaşımında izlenilen yol şöyledir;
  • Sağ karıncık ⇒ Akciğer atardamarı ⇒ Akciğer kılcal damarı ⇒ Akciğer toplardamarı ⇒ Sol kulakçık

NOT: Başlama noktası sağ karıncık, bitiş noktası sol kulakçıktır.

2. Büyük Kan Dolaşımı (Sistemik Dolaşım)

  • Kalp ile vücut dokuları arasındaki dolaşımdır.
  • Kalbin sol karıncığındaki oksijence zengin temiz kanın, aort atardamarı ile kalpten çıkışı ile başlar.
  • Temiz kan atardamarlar ile tüm vücuda ulaştırılır.
  • Hücrelerde oluşan karbondioksit toplardamarlar ile alınarak alt ve üst ana toplardamarlar ile kirli kan olarak kalbin sağ kulakçığına döner.
  • Bu dolaşıma Büyük Kan Dolaşımı denir.
  • Büyük kan dolaşımında izlenilen yol şöyledir;
  • Sol karıncık ⇒ Aort ⇒ Tüm atardamarlar (akciğer atardamarı hariç) ⇒ Tüm doku kılcalları (akciğer kılcal damarları hariç) ⇒ Tüm toplardamarlar (akciğer toplardamarı hariç) ⇒ Sağ kulakçık

NOT: Başlama noktası Sol karıncık, bitiş noktası sağ kulakçıktır.

ÖNEMLİ NOTLAR:

Vücudumuzdaki;

  • En kirli (en çok karbondioksit taşıyan) kanı taşıyan damarımız ⇒ AKCİĞER ATARDAMARI
  • En temiz (en çok oksijen taşıyan) kanı taşıyan damarımız ⇒ AKCİĞER TOPLARDAMARI 
  • Amonyak miktarı en fazla olan damarımız ⇒ KAPI TOPLARDAMARI
  • Boşaltım atığı en fazla olan damarımız ⇒ BÖBREK ATARDAMARI
  • Boşaltım atığı en az olan damarımız ⇒ BÖBREK TOPLARDAMARI
  • Hem atar hem de toplardamarlardan kan alan organlarımız ⇒ KARACİĞER ve KALP
  • Hem temiz hem de kirli kan alan organlarımız ⇒ KARACİĞER ve KALP

NOT: Amonyak miktarının en fazla olduğu kapı toplardamarına; ince ve kalın bağırsak, mide, pankreas ve dalak gibi organlardan kan gelir.

Kalp, Kan ve Damarlarının Yapı, Görev ve İşleyişi

Canlıların aldığı besin ve oksijenin hücrelere,  hücrelerde oluşan karbondioksit ve diğer metabolik atıkların ilgili boşaltım organlarına taşınması gerekir. Gelişmiş canlılarda bu taşıma dolaşım sistemi ile sağlanır.

Gelişmiş canlılarda dolaşım sistemi maddelerin taşınmasından başka;

  • Bağışıklığın sağlanması,
  • Vücut sıcaklığının düzenlenmesi,
  • Hormonal düzenleme görevlerini de yerine getirir.

Bütün canlılar dolaşım sistemine sahip değildir. Dolaşım sistemine sahip olan canlılarda iki çeşit dolaşım görülür. Bunlar;

  1. Açık Kan Dolaşımı
  2. Kapalı Kan Dolaşımı
1. AÇIK KAN DOLAŞIMI
  • Sadece omurgasız hayvanlarda görülür.
  • Dolaşım sisteminde kalp, atardamar ve toplardamarlar bulunur. Kılcal damarlar bulunmaz.
  • Kanın akış hızı yavaştır.
  • Vücut sıvısı olan kan hemolenf olarak adlandırılır.
  • Hemolenf ile hücreler arasındaki madde alışverişi sinüs denilen vücut boşluklarında olur.
  • Hemolenf ile; besinler, metabolizma atıkları ve hormonlar taşınır. Ancak solunum gazları (O2 ve CO2) taşınmaz.
  • İnsanda kan dolaşım sistemi kan, damarlar ve kalp olmak üzere üç temel ögeden oluşmaktadır.
  • İnsanlarda gelişmiş bir kapalı kan dolaşım sistemi vardır. Bu sistem; kalp, atardamarlar, toplardamarlar, kılcal damarlar ve kan dokusundan meydana gelir.
  • Kan dolaşım sistemine Kardiyovasküler sistem denir.
  • Vücut hücrelerinin ihtiyacı olan oksijen, besin ve hormon gibi moleküllerin hücrelere taşınması, atıkların uzaklaştırılması ve boşaltım organlarına taşınması dolaşım sistemi ile sağlanır.
Kalbin Yapısı
  • Kalp, göğüs boşluğunun merkezinde, göğüs kemiğinin altında sol akciğere daha yakın yer alan, yaklaşık olarak bir yumruk büyüklüğünde kaslı bir organdır.
  • Kalp, üstte iki kulakçık, altta iki karıncık olmak üzere dört odacıktan oluşur.
  • Sol kulakçık ve sol karıncıkta temiz kan (oksijence zengin kan), sağ kulakçık ve sağ karıncıkta ise kirli kan (karbondiositçe zengin kan) bulunur.
  • Kulakçıklar ile karıncıklar arasında ve atardamarların karıncıktan çıktığı noktalarda kapakçıklar bulunur.

Kalpte bulunan kapakçıklar üç çeşittir.
  1. Triküspit (üçlü) kapakçık, Sağ kulakçık ile sağ karıncık arasında karıncık yönüne açılan kapakçıktır. Kanın sağ karıncıktan sağ kulakçığa geri dönmesini engeller.
  2. Biküspit (ikili kapakçık=mitral), Sol kulakçık ile sol karıncık arasında karıncık yönüne açılan kapakçıktır. Kanın sol karıncıktan sol kulakçığa geri dönmesini engeller.

Kalbin çeperinde dıştan içe doğru; perikard, miyokard ve endokard olarak ayrılan üç tabaka bulunur.

1. Perikard, En dışta bulunan ve kalbin dışını tamamen saran ve bağ dokudan yapılmış iki katlı bir zardır. İki kat arasında darbelerden korunmasını sağlayan PERİKARDİYAL SIVI vardır.

2. Miyokard, İki tabakanın ortasında bulunan ve kalbin çalışmasını sağlayan kaslı tabakadır. Miyokard tabakası, kulakçıklarda ince, karıncıklarda ise kalındır. En kalın miyokard tabakası ise kanı bütün vücuda pompalayan sol karıncıkta bulunur.

3. Endokard, En içte bulunur ve kalbin iç yüzünü kaplar. Yassı epitel dokudan meydana gelir ve kaygan bir tabakadır.

Dikkat!!!

Kalp kendi içindeki kandan besin veya oksijen alamaz. Miyokard tabakasının içinde aorttan ayrılan ve kalbi besleyen KORONER DAMARLAR yer alır. Koroner atardamarın kılcalları ağ oluşturarak kalbin besin ve oksijen ihtiyacını karşılar. Kalp gevşediği zaman koroner kılcal damarlar kalbi besler.

Koroner arterlerde meydana gelen bozulma veya tıkanma kalbin beslenmesini önler. Bu durum Kalp Krizine (Enfarktüs) neden olur. Koroner damarların tıkanmasına Arterioskleroz denir. Tıkanıklık, kalp kaslarını oksijensiz bırakacağı için kalbin kısa sürede durmasına neden olur.

Kalbin Odacıkları ve Kapakları
  1. Kalp üst kısmında iki kulakçık, alt kısmında ise iki karıncık olmak üzere dört odacıklıdır.
  2. Kalbin kulakçıkları ile karıncıkları arasında tek yönlü olarak sadece karıncığa doğru açılabilen kapakçıklar bulunur.
  3. Sağ kulakçık ile sağ karıncık arasında bulunana üçlü kapakçık (triküspit), sol kulakçık ile sol karıncık arasında bulunana ise ikili kapakçık (biküsbit veya mitral kapakçık) denir.
  4. İki kapak çeşidinin de tek yönlü açılması veya kapanması, kalp iplikleri denilen bağ dokudan yapılmış özel liflerle sağlanır.
  5. Kalbin sol karıncığına bağlı AORT ve sağ karıncığına bağlı akciğer atardamarının başlangıcında; yarım ay şeklinde (semilunar kapaklar) kapakçıklar bulunur.
  6. Seminal kapaklar kalpten atardamarlara pompalanan kanın geri dönmesini önler.

Kalbe Bağlı Damarlar
  1. Kalbin sağ kulakçığına, vücutta kirlenen kanı kalbe getiren, üst ve alt ana toplardamar bağlanır.
  2. Sağ karıncıktan kirli kanı akciğerlere götüren akciğer atardamarları çıkar.
  3. Sol kulakçığa akciğerlerde temizlenen kanı kalbe getiren akciğer toplardamarları bağlanır.
  4. Sol karıncıktan temiz kanı vücuda dağıtan aort damarı çıkar.

Kalbin Çalışma Mekanizması
  • Kalbin kasılmasına SİSTOL,
  • Kalbin gevşemesine ise DİASTOL denir.
  • Kalp çalışırken önce kulakçıklar sonra da karıncıklar kasılır ve gevşer.
  • Kalp her kasılmada yaklaşık 70 ml. kanı vücuda ve akciğerlere pompalar.
  • Kalp atışının atardamarlarda hissedilmesine NABIZ denir.

  1. Kulakçıklar kasıldığında karıncıklar gevşer ve kan kulakçıklardan karıncıklara boşalır.
  2. Karıncıklar kasıldığında ise kulakçıklar gevşer.
  3. Toplardamarlardaki kan kulakçıklara gelir.
  4. Karıncıklardaki kan aort ve akciğer atardamarlarına pompalanır.
Kalp Çalışmasının Sinirsel Denetimi
  • Kalp kası kendiliğinden ritmik uyartılar meydana getirebilir.
  • Kalpte impuls oluşturan iki sinir düğümü ve impuls taşıyan özelleşmiş lifler bulunur.
  • Kalp çalışırken önce kulakçıklar sonra karıncıklar kasılır.
  1. Sağ kulakçık üzerinde bulunan Sinoatrial Düğüm (SA) kalbin atışını başlatır ve dakikada 70 - 80 uyartı üretir.
  2. SA düğümünden çıkan uyartılar kulakçıkların kasılmasını sağlar ve kan karıncıklara dolar.
  3. SA düğümünden çıkan impuls triküspit kapakçığın yakınındaki Atrioventriküler Düğüm (AV) denilen hücre topluluğuna ulaşır.
  4. İmpuls, AV düğümünde kanın kulakçıklardan karıncıklara pompalanmasını sağlamak için yaklaşık 0,1 saniye bekletilir.
  5. AV düğümden his demetleri (özel kas telcikleri) çıkar.
  6. His demetleri karıncık duvarında dallanarak Purkinje Lifleri adını alır.
  7. SA düğümünden AV düğümüne oradan da his demetleri ile purkinje liflerine ulaşan impuls ile karıncıklar kasılır ve kan vücuda pompalanır.
Dikkat!!!
  • Kalbin kulakçık ve karıncıklarının çalışma düzeninin bozulmasına Aritmi denir.
  • Kalp hızının ritm bozulması nedeniyle artmasına Taşikardi, yavaşlamasına da Bradikardi denir.
Kalp Çalışmasını Etkileyen Faktörler

1. Sempatik sinirler, kalbin çalışmasını hızlandırır. Parasempatik sinirlerden olan Vagus Sinirinden salgılanan Asetil Kolin kalbin çalışmasını yavaşlatır.

2. Adrenalin, nöroadrenalin ve tiroksin kalbin çalışmasını hızlandırır.

3. Kandaki CO2 yoğunluğu arttıkça asitlik artar, omurilik soğanı uyarılır ve kalp atış hızı artar. Kişi aşırı kan kaybettiğinde kalp, otonom sinirlerle uyarılır ve kalp atım hızı artar.

4. Ateşli hastalıklarda kan dolaşımı ve kalp atışı hızlanır.

5. Tein (çayda bulunur) ve kafein gibi kimyasal maddeler kalp atışını hızlandırır.

6. Vücut sıcaklığının düşmesi, hücreler arasında aşırı miktarda potasyumun bulunması ve kalsiyum eksikliği kalbin çalışmasını yavaşlatır.

Büyük Tansiyon, kalbin kanı pompalaması sırasında atardamar duvarına yaptığı basınçtır.

Küçük Tansiyon, Kalbin gevşeme anında atyardamar duvarına yaptığı basınca denir.

Kalp kapakçıklarının yapısı doğuştan yada sonradan bozuk kan kulakçıklara doğru geri dönebilir. Bu duruma Kalp Üfürümü denir.

Kan Damarları

İnsan dolaşım sisteminde; atardamarlar, toplardamarlar ve kılcal damarlar olmak üzere üç çeşit kan damarı vardır.

Atardamarlar

1. Kanı vücuda dağıtan damarlardır. Atardamarlar genellikle kan sağladığı organa göre adlandırılır. Örneğin mideye kan getiren damara mide atardamarı, karaciğere kan getiren damara karaciğer atardamarı denir.

2. Akciğer atardamarı dışında kalanlar oksijen bakımından zengin (temiz) kan taşır.

3. Atardamarların duvarı, dışta Lifli Bağ Doku, orta kısmında elastik lifler içeren düz kaslar ve en içte ise Endotel denilen tek sıralı yassı epitelden oluşur. Düz kas tabakasındaki fazlaca elastik lifler damarın yüksek basınçtan zarar görmesini engeller.

4. Atardamarlardaki kan hareketi; karıncıkların kasılması, düz kasların kasılması ve yer çekimi ile sağlanır.

Kılcal Damarlar
  1. Atardamarlar ile toplardamarlar arasında bulunan tek katlı yassı epitelden (endotel tabakası) oluşan kan damarlarıdır.
  2. Kan ile doku hücreleri arasındaki bütün madde alışverişleri kılcal damarlardan yapılır.
  3. Atardamarlardaki kan, kılcal damarlara geçtiğinde kan akış hızı yavaşlar. Yavaş akan kan sayesinde kan ile hücreler arasında madde alışverişi gerçekleşebilir.

Toplardamarlar

1. Kanı kalbe getiren damarlardır. Akciğer toplardamarı dışındakiler oksijen bakımından fakir (kirli) kan taşır.

2. Duvarı lifli bağ doku, düz kas ve endotel olmak üzere üç tabakadan meydana gelir. Atardamarlardan farklı olarak, dış tabakada bağ doku lifleri az, düz kas tabakası incedir.

3. Kanın hareketi; kulakçıkların gevşemesiyle oluşan negatif emme basıncı, iskelet ve düz kasların kasılması, nefes alma sırasında göğüs boşluğundaki basınç değişimi ve yer çekimi (kalpten yüksekte bulunan toplardamarlarda) ile sağlanır.

4. Vücudun alt kısmından gelen toplardamarlarda kanın geriye akmasını engelleyen kapakçıklar vardır. Kapakçıklar kanın kalbe doğru akmasını kolaylaştırır.

Dikkat!!!

  • Toplardamarlar en fazla gerilme yeteneğine sahiptir.
  • Bu yüzden gerektiğinde dolaşımın başka bir yerinde kullanılmak üzere büyük miktarda kan toplardamarlarda depolanabilir.
  • Vücudun sağ ve solundan gelen toplardamarlar birleşerek üst ve alt ana toplardamar olarak kalbe girer.
  • Bu birleşme yerinde toplardamarın içindeki kan basıncı sıfır olur.
Damarlarda Bazı Değerlerin Değişimi
  1. Kan basıncı atardamarlardan toplardamarlara doğru belirli bir değere kadar azalır.
  2. Atardamarlar taşıdıkları kanı çok sayıda kılcal damara dağıttığı için kılcal damarlardaki kan akış hızı yavaşlar.
  3. Kan akış hızı daha sonra toplardamarda bir miktar artar.

Dikkat!!!
  • Kılcal damarların vücutta kapladığı alan atardamara ve toplardamara göre daha fazladır.
  • Bundan dolayı damarların vücuttaki toplam kesit alanları dikkate alındığında kılcal damarların toplam kesit alanı toplardamarlardan, toplardamarların kesit alanı da atardamarlardan fazladır.

Kanın Vücutta Dolaşımı

İnsanda kan dolaşımı, küçük ve büyük kan dolaşımı olarak ikiye ayrılır.

Büyük Kan Dolaşımı
  • Temiz kanın Sol Karıncıktan Aorta pompalanmasıyla başlar.
  • Aortun çok sayıda atardamara ayrılmasıyla vücut organlarına temiz kan ulaştırılır.
  • Vücut organlarında kirlenen kan üst ve alt ana toplardamarlarla kalbin Sağ Kulakçığına getirilir.
  • Küçük kan dolaşımında amaç kanın oksi,jen bakımından zenginleştirilmesini sağlamaktır.
  • Büyük dolaşım ise akciğer dışında kalan dokuların oksijen ve besin ihtiyacını karşılar.
  • Ayrıca organlarda oluşan metabolik atıkları uzaklaştırır.
Küçük Kan Dolaşımı
  • Sağ Karıncıktaki kanın akciğer atardamarına pompalanmasıyla küçük dolaşım başlar.
  • Kirli kan akciğerlerde temizlendikten sonra akciğer toplardamarıyla kalbin Sol Kulakçığına getirilir.

Starling Hipotezi
  • Kan ile doku sıvısı arasındaki alışverişin osmotik basınç ve kan basıncı ilişkisiyle açıklanması Starling Hipotezi olarak bilinir.
  • Kan ile hücreler arasındaki madde alışverişi, doku sıvısı aracılığıyla gerçekleşir.
  • Kılcalların atardamar ucunda kan basıncı yüksek (yaklaşık 40 mmHg) toplardamar ucunda ise düşüktür (yaklaşık 15 mmHg).
  • Kanın kılcal damarların içindeki proteinlerden kaynaklanan ozmotik basıncı damar boyunca sabittir (25 mmHg)

1. Kılcal damarların atardamar ucunda kan basıncı, osmotik basınçtan yüksek olduğu için, su ve çözünmüş maddeler süzülmeyle doku sıvısına geçer.

2. Bu sırada oksijen, su, glikoz, aminoasitler laktik asit, amonyak, üre gibi maddeler doku sıvısına geçebilir.

3. Plazma proteinleri az miktarda da olsa geçebilir ancak alyuvarlar kılcal damardan çıkamaz.

4. Kılcal damarın toplardamar ucunda ise, osmotik basınç kan basıncından yüksek olur.

5. Doku sıvısındaki karbondioksit ve diğer atık maddeler kan damarına geçer.

  • Starling hipotezine göre madde geçişinde doku sıvısına geçen madde miktarı, doku sıvısından kılcal damara geri dönen madde miktarlarından daha fazladır.
  • Bu geçen madde miktarındaki anormallikler lenf sistemi ile düzenlenir.
  • Doku sıvısında fazla kalan maddeler lenf sistemi ile alınarak tekrar kan dolaşımına katılır.
Kan Dokunun Yapısı ve Görevleri
  • Kan doku, plazma ve kan hücrelerinden oluşur.
  • Plazma, kan dokunun %55’ini, kan hücreleri %45’ini oluşturur.

Plazma
  • Plazmanın %90-92’sini su, %7-8’ini kan proteinleri oluşturur.
  • Ayrıca plazma içinde glikoz, amino asit gibi yapı birimleri, vitaminler, mineraller, hormonlar, enzimler ve antikorlar bulunmaktadır.
  • Kan plazmasında bulunan bu maddeler kan ile doku sıvısı arasında sürekli yer değiştirir.
  • Plazmada bulunan en önemli proteinler albümin, globülin ve fibrinojendir.
  • Albümin ve globülinler büyük moleküllü olduklarından damar dışına çıkamaz.
  • Bunlar kanın osmotik basıncına neden olarak suyun plazma ile doku sıvısı arasındaki dengesini sağlar.
  • Ayrıca bazı globülinler, hastalıklara neden olan mikroorganizmalara karşı koruyucu antikor olarak görev yapar.
  • Fibrinojen, kanın pıhtılaşmasında rol oynayan bir proteindir.
  • Oluşan pıhtı kısa sürede yara üzerini kapatarak kan kaybını önler.
  • Plazmanın fibrinojenden arındırılmış kısmına ise serum denir.
  • Serum, çeşitli hastalıkların teşhis ve tedavisinde kullanılır.
Kan Hücreleri
  • Kan plazmasında alyuvar (eritrosit) ve akyuvar (lökosit) olmak üzere iki tip hücre vardır.
  • Ayrıca kanda kemik iliğindeki büyük hücrelerin parçalanmasıyla oluşan ve kan pulcukları (trombosit) olarak adlandırılan hücre parçacıkları da bulunur.

Alyuvarlar
  •  Kan içinde en bol bulunan hücrelerdir.
  • 1 mm3 kanda, 4,5-5 milyon kadar alyuvar bulunur.
  • Bu oran, kadın ve erkekte farklı olabildiği gibi yaşanılan coğrafi bölgelere göre de değişir.
  • Örneğin, dağlık alanlarda yaşayan insanlarda atmosfer oksijeninin azalmasına bağlı olarak alyuvar sayısı artmaktadır.
  • Alyuvarlar kırmızı kemik iliğinde üretilir.
  • Yapılarında demir içeren bir protein olan hemoglobin bulunur.
  • Hemoglobin, kana kırmızı rengini verir ve oksijen ile karbondioksitin taşınmasında görev alır.
  • Alyuvarların yüzeyinde bulunan glikoproteinler (A, B ve Rh glikoproteinleri) ise kan gruplarının belirlenmesini sağlar. 
  • Alyuvarlar damar dışına çıkamaz ve pasif hareket eder.
  • Bu hücreler olgunlaşıp kana geçtiklerinde çekirdeklerini ve zarlı organellerini kaybederek ortası çökük bir şekil alır.
  • Bu özellikleri hemoglobin taşıma kapasitelerini artırır.
  • Tüm memelilerin alyuvarları çekirdeksizdir.
  • Bu nedenle alyuvarlar bölünemez ve kendilerini yenileyemez.
  • Yaklaşık 120 gün yaşar.
  • Ömrü biten alyuvarlar karaciğerde özellikle karaciğerin kupfer hücrelerinde ve dalakta parçalanır.
  • Açığa çıkan demir molekülleri yeniden alyuvar yapımında kullanılır.
  • Alyuvarların sayısı yükseklere çıkıldıkça ve kan kayıplarında artar.
Akyuvarlar
  •  Lökosit olarak da tanımlanan akyuvarlar 1 mm3 kanda, yaklaşık 6000-10.000 kadar bulunur.
  • Akyuvarlar kırmızı kemik iliğinde üretilir.
  • Bazı akyuvar çeşitleri üretildikten sonra dalak, timüs bezi, lenf düğümleri gibi lenfatik organlarda aktifleşir.
  • Ömürleri birkaç gündür.

  • Renksiz ve çekirdekli kan hücreleridir.
  • Bağışıklık sisteminin önemli hücreleri olan akyuvarların bir kısmı, kılcal damar duvarından doku sıvısına geçerek bakterileri fagositozla yutabilen hücrelere dönüşür.
  • Bir kısmı ise özgül bağışıklığın sağlanmasında görevli olan T ve B lenfositlerini oluşturur.
  • Timüs bezinde olgunlaşan lenfositler T lenfositleri adını alır.
  • Olgunlaşmalarını fetüs döneminde karaciğerde, doğumdan sonra kemik iliğinde tamamlayanlar ise B lenfositleri olarak adlandırılır.
  • T lenfositleri antijenle doğrudan temas ederek salgıladıkları kimyasal maddelerle onları yok eder.
  • Diğer savunma hücrelerini antikor üretmesi için uyararak vücut savunmasında rol oynar.
  • B lenfositleri ise antijeni tanır ve antijenin yapısına uygun antikor üretir.
  • Lenfositler sinir dokusu hariç her dokuda bulunur.
Kan Pulcukları (Trombositler)
  • Çekirdek içermeyen, kanın pıhtılaşmasında rol oynayan hücre parçacıklarıdır.
  • Yaralanmalarda salgıladıkları enzimle, kanın pıhtılaşmasında görev alırlar.
Kanın Pıhtılaşması
  • Kan, damar içinde dolaşırken plazma içinde bulunan heparin sayesinde pıhtılaşmaz.
  • Eğer damar zedelenirse kan, damar dışına çıkar ve kan pulcukları sürtünmeye bağlı olarak parçalanır.
  • Kan pulcuklarından ve hasar gören damar çeperinden tromboplastin salgılanır.
  • Tromboplastin, K vitamini ve Ca+2 iyonları yardımıyla karaciğerde sentezlenen protrombini trombine dönüştürürken trombin de plazma proteini olan fibrinojeni fibrine dönüştürür.
  • Fibrin, lifli bir proteindir ve kan hücrelerini sararak çökeltir.
  • İçinde alyuvar, akyuvar ve kan pulcuklarının olduğu, pıhtı olarak adlandırılan bir yapı oluşur.
  • Oluşan pıhtı ile yara tıkanır ve kanama durur.
  • Kan plazması içinde pıhtılaşmadan sorumlu faktörlerden birinin olmaması kanama sırasında önemli kan kayıplarına neden olur.

Kan, yaşamın sürmesini sağlayan en önemli vücut sıvısıdır. Kanın vücuttaki görevleri aşağıda özetlenmiştir.

  • Kan, kalp ve damarlar aracılığıyla tüm vücudu dolaşarak besin moleküllerini, solunum gazlarını, hormonları, mineralleri, vitaminleri ve atık ürünleri ilgili yerlere taşır.
  • Pıhtılaşma mekanizması ile kan kayıplarını önler.
  • Vücut sıcaklığının ayarlanmasında, asit baz dengesinin sağlanmasında ve osmotik dengenin düzenlenmesinde işlev görür.
  • Vücut savunmasında rol oynar.
Kan Grupları
  • İnsanlarda A, B, O alelleriyle ortaya çıkan dört farklı kan grubu vardır.
  • Bunlar A, B, AB ve kan gruplarıdır.
  • Kan grupları, alyuvarların zarında antijen olarak adlandırılan glikoproteinlere göre belirlenir.
  • Kan plazmasında ise antikor denilen proteinler bulunur.

Kan Nakilleri
  1. Kan nakillerinde antijen-antikor ilişkisine bakılır.
  2. Aynı gruptan antijen ve antikorlar bir araya gelirse alyuvarlar çökelir.
  3. Bu çökelmeye aglütinasyon denir.
  4. Aglütinasyon oranının çok fazla olması durumunda damarlar tıkanır.
  5. Ani şok ve ölüm gerçekleşir.
  6. Örneğin, A kan grubundan bir kişinin kanını yanlışlıkla B kan grubundan bir kişiye verdiğimizi düşünelim.
  7. A kan grubunda bulunan A antijeni, B kan grubunda bulunan anti-A ile birleşir ve alyuvarlar çökelir.
  8. Kan alışverişi, teorik olarak yukarıda belirtildiği gibi açıklanmasına karşın pratikteki uygulamada aynı grup olan kanlar tercih edilir.
  9. Çünkü farklı gruplar arasında yapılan kan nakillerinde az da olsa çökelme görülebilir.
  10. Örneğin A, B ve 0 kan grubundan AB kan grubuna kan verildiğinde kısmi çökelme görülür.
  11. Bu çökelmenin nedeni A, B ve 0 kan grubundaki antikorların, AB kan grubundaki antijenlerle bir araya gelmesidir.
  12. Bu durum ağır kan kayıplarının olduğu zaman bireye fazla oranda kan verilmesine bağlı olarak daha fazla çökelme olacağından oldukça tehlikelidir.

Rh Faktörü

  • Kan gruplarının belirlenmesinde ve kan alışverişlerinde Rh faktörü de önemlidir.
  • Rh faktörü alyuvarların yüzeyinde bulunan bir antijendir. Bu antijeni taşıyan bireyler Rh (+), taşımayanlar Rh (–) kan grubundandır.
  • Rh (–) olan bireyler Rh (+) bireylere kan verebilirken Rh (+) bir birey, Rh (–) bireye kan veremez.
  • Bunun nedeni Rh (+) bireyin alyuvar zarındaki antijenlere karşı Rh (–) bireyin kan plazmasında antikorların oluşmasıdır.
  • Rh antijen ile Rh antikorunun bir araya gelmesi alyuvarların parçalanarak çökelmesine neden olur.
  • Bu nedenle kan alışverişlerinde Rh faktörünün uygunluğu önemlidir.

Lenf Dolaşımı
  • Kılcal damarların atardamar ucundan boşluğa geçen sıvının tamamı, toplardamar ucundan kılcala geri emilemez ve bazı küçük kan proteinleri doku sıvısında kalır.
  • Eğer proteinler tekrar kana alınmazsa insan 24 saat içinde ölebilir.
  • Hücreler arası boşlukta biriken sıvının kana dönüşü lenf sistemi ile sağlanır.
  • Lenf sistemi, lenfositlerin oluşumunu ve olgunlaşmasını sağlayarak vücudun savunmasında da görev alır.
  • Ayrıca ince bağırsaklardan emilen yağ asiti, gliserol ve yağda çözünen vitaminlerin kan dolaşımına katılmasını sağlar.
  • Lenf dolaşımı, kan dolaşımına göre oldukça yavaştır.
  • Yalnızca omurgalılarda görülen lenf dolaşımı; lenf sıvısı, lenf damarları ve lenf düğümlerinden oluşur.

Lenf Sıvısı
  • Lenf damarlarına geçen doku sıvısına lenf sıvısı denir.
  • Lenf sıvısında; makrofaj ve lenfosit adı verilen akyuvar hücreleri, küçük moleküllü proteinler, glikoz, amino asit, tuz ve su gibi maddeler bulunur.
  • İçeriğinde alyuvar bulunmadığı için lenf sıvısı renksizdir ve akkan olarak tanımlanır.
  • Ayrıca lenf, pıhtılaşmada görevli fibrinojen proteini de içermez.
Lenf Damarları
  • Lenf damarları, lenf kılcalları ile lenf toplardamarlarından oluşur.
  • Lenf atardamarı bulunmaz.
  • Dokular arasına yayılmış ince çeperli ve oldukça geçirgen olan lenf kılcalının bir ucu kapalıdır ve doku sıvısı ile temas hâlindedir.
  • Diğer ucu ise lenf toplardamarına bağlıdır.
  • Vücudun alt bölgelerindeki lenf toplardamarlarında tek yöne açılan kapakçıklar bulunur.
  • Bu kapakçıklar, lenf sıvısının kalp yönüne doğru akmasına yardımcıdır.
  • Ayrıca lenf sıvısının hareketinde kapakçıkların yanı sıra iskelet kaslarının hareketi, soluk alıp verme sırasında göğüs iç basıncında oluşan değişiklik ve arkadan gelen sıvının öndekini itmesi etkilidir.

Lenf Düğümleri
  • Lenf toplardamarlarının birleştikleri yerlerde oluşan yapılara lenf düğümü denir.
  • Bademcikler, dalak, timüs bezi en önemli lenf düğümleridir.
  • Koltuk altlarında, kasık bölgelerinde çok sayıda lenf düğümü bulunur.
  • Lenf, kan dolaşım sistemine dönmeden önce lenf düğümleri aracılığı ile filtre edilir.
  • Lenf düğümlerinde patojen mikroorganizmaları kısa sürede ortadan kaldıran ve bağışıklık sisteminde etkili olan lenfosit hücreleri üretilir.
  • Lenfositler antikor üreterek ya da antijeni yok edecek kimyasal maddeler salgılayarak vücut savunmasında rol oynar.
  • Vücudun bazı enfeksiyonlara karşı koyması sırasında bu hücreler aşırı çoğalarak lenf düğümlerinin şişmesine neden olur.
  • Örneğin önemli lenf düğümlerinden olan bademciklerin şişmesinin nedeni, vücuda giren mikroorganizmalarların yok edilmesi sırasında lenfositlerin hızla çoğalmasıdır.
  • Lenf damarlarının tıkanması ya da damarlarda bulunan kapakçıkların yapısının bozulması sonucunda, lenf sıvısının kan dolaşımına katılımı tam olarak gerçekleşemez ve doku arası boşluklarda sıvı birikir. Bu duruma ödem denir.
  • Ayrıca kılcal damarlardaki kan basıncının artması, kılcal damarların geçirgenliğinin artması, dokulardaki sodyum miktarında oluşan değişiklikler de ödeme neden olabilir.
  • Lenf damarları parazitlerle tıkanırsa doku sıvısının aşırı birikimine bağlı olarak özellikle bacaklarda aşırı şişmeler ortaya çıkar. Bu durum fil hastalığı olarak tanımlanır.

Lenf sıvısı, iki yolla kan dolaşımına katılır.

Birinci Yol
  • Vücudun alt bölgelerinden yani bacaklar ve bağırsaklardan toplanan lenf sıvısı, lenf kılcalları ile lenf toplardamarlarına, buradan da en büyük lenf damarı olan göğüs kanalına getirilir.
  • Göğüs kanalı sol köprücük altı toplardamarına bağlanır.
  • Ayrıca başın sol tarafı ve sol koldan gelen lenf damarları da buraya açılır.
  • Sol köprücük altı toplardamarı, üst ana toplardamarla birleşerek toplanan lenf sıvısını kan dolaşımına katar.
İkinci Yol
  • Başın sağ tarafı, sağ kol ve gövdenin sağ yarısından toplanan lenf sıvısı, lenf kılcalları ile boyun bölgesindeki büyük lenf damarına getirilir.
  • Bu damar da sağ köprücük altı toplardamarı ile birleşerek üst ana toplardamara bağlanır.
  • Böylece lenf sıvısı kan dolaşımına katılır.
  • Kan ve lenf yoluyla taşınan sıvılar kalbin sağ kulakçığında bir araya gelir.
Lenf Dolaşımının Görevleri
  • Doku arası boşluklara sızan sıvıyı toplayarak kan dolaşımına ulaştırır.
  • Lenf düğümleri lenfosit üreterek vücudun savunma sistemine yardımcı olur.
  • Yağların sindirim ürünlerinin ince bağırsaktan emilerek kan dolaşımına katılımını sağlar.

Dolaşım Sistemi Rahatsızlıkları

► Dengesiz beslenme, hayvansal yağların ve karbonhidratların fazla tüketimi, sigara ve alkol kullanımı, kirli hava, stres, hareketsiz yaşam, diyabet, şişmanlık, yüksek tansiyon gibi durumlar kalp, kan ve damar sağlığını olumsuz etkiler.

► Aşağıda bu gibi durumlara bağlı olarak ortaya çıkabilen rahatsızlıklara örnekler verilmiştir.

Kalp Krizi

► Kalbin beslenmesini sağlayan koroner damarlardan birinin ya da birkaçının daralması, sertleşmesi ya da tıkanması sonucu kalp kasının ilgili bölümü beslenemez, oksijen alamaz ve kalp kası zayıflar. Bu durum kalp krizine neden olur.

► Kalp krizi sonucu kas dokunun beslenemeyen bölümündeki hücreler ölür ve yenilenemez.

► Kalbin kanı yeterince pompalayamadığı bu durum kalp yetmezliği olarak tanımlanır.

Damar Tıkanıklığı
  • Atardamar duvarının esnek bir yapıya sahip olduğunu öğrenmiştiniz.
  • Atardamar duvarına kalsiyum tuzları ve yağ birikmesi zamanla damarın esnekliğini yitirmesine neden olur.
  • Buna damar sertliği (arterioskleroz) denir.
  • Damar sertliğinde damar içine doğru biriken yağ ve kalsiyum tuzları plaklar oluşturur.
  • Bu plaklar damarın tıkanmasına ve kalbin zayıflamasına neden olur.
  • Bu durum damar tıkanıklığı olarak adlandırılır.
  • Damar tıkanıklığına bağlı olarak kalp krizi, beyin kanaması, yüksek tansiyon ve felç gibi hastalıklar ortaya çıkabilir.

Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon)
  • Kalbin kasılıp gevşemesi sırasında kanın atardamar duvarına yaptığı basınca kan basıncı ya da tansiyon denildiğini öğrenmiştiniz.
  • Atardamarların daralması ya da sertleşmesi sonucu kanın damar duvarına yaptığı basıncın artması ile yüksek tansiyon oluşur.
  • Kan basıncının 140/90 mmHg’dan fazla olması durumu yüksek tansiyonu ifade eder.
  • Yüksek tansiyon kalp hastalıkları için önemli bir risk faktörüdür.
  • Hipertansiyon belirti vermeden ortaya çıkabildiği gibi baş ağrısı, bulantı, kusma, burun kanaması, yorgunluk, endişe, bulanık görme, fazla idrara çıkma gibi belirtiler de gösterebilir.

Tedavi edilmediğinde yüksek tansiyonun vücuda verdiği zararların bazıları şunlardır.

  • Damar sertliği,
  • Beyin kanaması ve felç,
  • Böbrek hasarı,
  • Görme kaybı,
  • Kalp krizi ve kalp yetmezliğidir.

Yüksek tansiyondan korunmak için;

  • Düzenli egzersiz yapılarak ve sağlıklı beslenerek ideal kilonun korunması gerekir.
  • Tuz tüketimi azaltılmalıdır.
  • Sigara, alkol gibi zararlı alışkanlıklardan, stresten uzak durulmalıdır.
  • Yüksek tansiyondan korunmak için yukarıdaki kurallara uyulduğu hâlde tansiyon normal değerlere inmiyorsa hekimin belirleyeceği ilaçların kullanılması ve düzenli kontrollerin yapılması gerekir.
Kangren
  • Dokuları besleyen atardamarlarda kan akışını azaltan ya da damarın tıkanmasına neden olan her şey kangrene yol açabilir.
  • Şeker hastalığı ve yüksek tansiyon damar tıkanıklığına neden olabilen hastalıklardır.
  •  Kangren, kollarda ve bacaklarda yaralanma ya da soğukta donma sonucu kan akışının kesilmesiyle de oluşabilir.
  • Sigara, kalp ve damar sağlığı için son derece tehlikelidir.
  • Sigaranın içinde bulunan nikotin, kanın damar içinde pıhtılaşmasına neden olur ve damarlar tıkanır.
  • Tıkanan damar, ilgili organı besleyemez ve kangren oluşur.
  • Bu da parmak veya bacağın kesilmesine neden olabilir.

Varis
  • Yaşın ilerlemesi, hareket eksikliği, ayakta uzun süre kalma gibi nedenlerle toplardamarlar elastikiyetini kaybeder.
  • Toplardamarlardaki tek yöne açılan kapakçıklar işlevini düzgün yapamaz hâle gelir.
  • Kalbe doğru gitmesi gereken kan geriye doğru kaçma yapar ve toplardamarları dışa doğru zorlayarak bunların şişmesine neden olur.
  • Genelde mavi renkli ve genişlemiş olan bu damarlara varis denir.
  • Toplardamar çeperlerinin ve kapakçıklarının esnekliğini yitirmesi sonucu varis oluşur.

Anemi (Kansızlık)
  • Kan miktarının ve kandaki alyuvar sayısının azalması anemi olarak tanımlanır.

Aneminin başlıca nedenleri;
  • Travma, cerrahi operasyonlar, sindirim kanalı veya Orak hücreler idrar yollarındaki kanamalara bağlı kan kaybı,
  • Orak hücre anemisi gibi kalıtsal etkenler,
  • Hormonlar ve bazı kronik hastalıklara bağlı yetersiz alyuvar üretimi veya alyuvar yıkımının fazla olması,
  • Demir alınımı ya da emiliminin yetersizliği, folik asit ve B vitamininden yoksun beslenme tarzı sayılabilir.
  • Genel olarak anemi tedavilerinde beslenme değişikliği, vitamin ve mineral takviyesi, ilaçlar, kan nakli ve kök hücre nakli uygulanmaktadır.
Lösemi (Kan Kanseri)
  • Genellikle kandaki akyuvar hücrelerinin kontrolsüz çoğalarak aşırı artması ile ortaya çıkan bir hastalıktır.
  • Kanser hücrelerinin aşırı çoğalması kan pulcuklarının ve savunmada rol alan akyuvarların üretiminin azalmasına neden olur.
  • Kanser hücreleri kan yoluyla karaciğer, lenf bezleri gibi yapılara hızla yayılabilir. Kişide hâlsizlik, güçsüzlük, bağışıklık sisteminin zayıflamasına bağlı olarak enfeksiyonlara yatkınlık, kilo kaybı, lenf bezlerinde şişkinlik, ateş ve solunum zorluğu gibi belirtiler gözlenebilir.
  • Hastalığın erken teşhisinde tedavi şansı oldukça yüksektir.

Dolaşım Sisteminin Sağlıklı Yapısının Korunması

► Dolaşım sisteminin sağlıklı yapısının korunması tüm sistemlerin sağlığı için önemlidir.

► Bu nedenle dolaşım sistemi sağlığı için yapılması gerekenler aşağıda belirtilmiştir.

  1. Yeterli ve dengeli beslenilmeli, özellikle kızartmadan, tuzlu ve şekerli hamur işlerinden, hazır gıda türü yiyeceklerden uzak durulmalıdır.
  2. Yağ, vücudumuz için gereklidir ancak fazla tüketilmesi damarların tıkanmasına ve sertleşmesine neden olmaktadır.
  3. Tuz, kan basıncını artırdığından özellikle yüksek tansiyonu olan kişilerin tuzlu besinlerden uzak durması gerekir.
  4. Baklagiller, özellikle kandaki kolesterol düzeyini dengelediğinden tüketilmeleri gereklidir.
  5. Aşırı yorgunluk ve stresten uzak durulmalıdır.
  6. Çünkü stres, kalp sağlığını olumsuz etkiler.
  7. Hayata pozitif bakmak, öz güvenli olmak stres hormonlarını azaltacağından kalp sağlığını olumlu etkiler.
  8. İki saatten fazla sürekli oturmamalı ve ayakta kalınmamalıdır.
  9. Uzun süre ayakta kalmak toplardamar kapakçıklarının bozulmasına ve varis oluşumuna neden olur.
  10. Yüzme, bisiklet kullanma ve yürüme gibi fiziksel aktiviteler yapılmalı, açık hava ve bol oksijenden yararlanılmalıdır.
  11. Bol su içilmelidir. Çünkü metabolik atıkların, toksin maddelerin vücuttan uzaklaştırılması suyla olmaktadır.
  12. Çok sıcak suyla banyo yapılmamalıdır.
  13. Sıcak su, kan damarlarının genişlemesine neden olduğundan kalp atışını hızlandırır.
  14. Dar giysiler giyilmemeli, sıkı kemerler ve çorap lastikleri kullanılmamalıdır. Çünkü kan dolaşımı bozulacağından kalp çalışması olumsuz etkilenir.
  15. Sigara ve alkol kullanılmamalıdır.
  16. Alkol, damarların esnek yapısını bozarak genişlemesine neden olur.
  17. Sigarada bulunan nikotin ise damar tıkanıklığına ve kanın mikroorganizmalara karşı direncinin azalmasına yol açar.
  18. Ağız içinde oluşan enfeksiyonlar ve çürük dişler varsa tedavi edilmelidir.
  19. Bademcik iltihaplanmalarına (tonsilit) neden olan mikroorganizmalar kalp kapakçığı rahatsızlıklarına neden olabilmektedir.
  20. Kan yoluyla bulaşan AIDS, frengi, hepatit gibi hastalıklardan korunmak için sterilizasyonun önemli olduğu bilinmelidir.
  21. Bir defa kullanılan enjektörler tercih edilmeli, kan nakillerinde kan testleri yapılmalıdır.
  22. Kalp rahatsızlığı, yüksek tansiyon, alerji, kanser gibi rahatsızlıkları olan kişilerin ve yaşlıların grip aşısı yaptırmaları önemlidir.

Bağışıklık Çeşitleri ve Vücudun Doğal Savunma Mekanizması
  • Canlılar, kendi vücutlarına yabancı olan maddelere karşı doğal korunma sistemlerine sahiptir.
  • İnsanda patojen özelliğe sahip mikroorganizmalara, anormal hücrelere ve yabancı maddelere karşı korunma ve savunma yeteneğine bağışıklık; bağışıklığı oluşturan organların tümüne bağışıklık sistemi denir.
  • Savunmayı sağlayan bağışıklık hücreleri akyuvarlar, makrofajlar ve plazma hücreleridir.
  • Bağışıklık hücrelerini üreten organlar ise dalak, timüs bezi, karaciğer, kemik iliği ve lenf düğümleridir.
  • Vücuda girdiğinde antikor oluşumuna neden olan her türlü yabancı madde antijen olarak tanımlanır.
  • Örneğin bakterilere, virüslere, mantarlara ait moleküller birer antijendir.
  • Antijenlerin çoğu protein, nükleik asit ya da proteinlerle birleşmiş polisakkaritlerdir.
  • Antijen, vücuda girdiğinde bağışıklık sistemi uyarılır ve özgül savunma proteinleri olan antikorlar üretilir.
  • Bağışıklık sistemi hücreleri tarafından üretilen antikorlar, antijenlere özgüdür.
  • Her antikor kendi yapısına uyan antijen ile birleşerek onu etkisiz hâle getirir.
  • Buna antijen-antikor tepkisi denir.
  • Antijen-antikor tepkimelerinin özgüllüğü, türler arasındaki akrabalık derecelerinin belirlenmesinde kullanılmaktadır.

Bu durum, doku nakillerinde de önemlidir. Doku nakillerinin başarılı olabilmesi için aktarılan dokudaki antijenlerin aktarıldıkları organizmadaki doku ile uyumlu olması gerekir. Vücuda uyumlu olmayan dokuların nakledilmesi durumunda bağışıklık sistemi tepki gösterir. Vücut, nakledilen dokudaki antijenlere karşı antikor oluşturur. Oluşan antikorlar antijenleri etkisiz hâle getirir ve doku nakli başarısız olur.

Bağışıklık Çeşitleri
  • Virüs, bakteri, mantar gibi hastalık yapabilen mikroorganizmaların vücuda girerek üremesine enfeksiyon denir.
  • Enfeksiyon sonucunda mikroorganizmalar, bağışıklık sisteminin savunma mekanizmaları ile karşılaşır.
  • Savunma mekanizmalarını oluşturan çeşitli savunma hatları bulunmaktadır.
  • Bu savunma hatlarının ilk ikisi özgül değildir.
  • Yani vücudumuza zarar verecek olan tüm etkenlere karşı ayırım gözetilmeden savunma yapılır.
  • Savunmanın üçüncü hattında ise vücudumuza giren mikroorganizmalar tanınmakta ve bu mikroorganizmalara özgü savunma yapılmaktadır.

Özgül Olmayan Bağışıklık

Kişinin doğal yapısı ile mikroorganizmaların vücuda girmesinin ve üremesinin önlenmesidir. Savunmanın ilk iki hattını oluşturur.

Savunmanın Birinci Hattı
  • Bu hattı oluşturan koruyucu mekanizmada bulunan mide asiti, tükürük, ter, gözyaşı gibi salgılar mikroorganizmaları yok edici özelliktedir.
  • Antijenlerin yapısına ve türüne bağlı olmadan yapılan bu savunmada hastalık etkenlerinin vücuda girişi ağız, burun, mide, deri ve gözdeki salgılarla engellenir.
Deri : Deride bulunan ter ve yağ bezlerinin salgıları pH’ı düşürerek mikroorganizmaların yerleşmesini ve üremesini önler.

Solunum Yolu : Havadan solunum yoluyla alınan mikroorganizmalar, burun kılları ve soluk borusundaki hücrelerin oluşturduğu mukusla sarılarak dışarı atılır.

Gözyaşı : Gözyaşında bulunan lizozim enzimi, çevreden göze gelen mikroorganizmaları parçalar.

Mide Asiti ve Enzimler : Midedeki HCI ve enzimler, besinlerle vücuda giren mikroorganizmaları yok eder.

Tükürük : Gözyaşında olduğu gibi tükürükte bulunan lizozim enzimi, ağız yoluyla giren mikroorganizmaları öldürücü özelliktedir.

Savunmanın İkinci Hattı

  • Savunmanın birinci hattını geçen mikroorganizmalar, ikinci koruyucu mekanizma ile karşılaşır.
  • Vücut sıcaklığının yükselmesi, fagositoz yapan hücreler, doğal katil hücreler, iltihaplanma (yangısal tepki) ve interferon adı verilen antimikrobiyal proteinler bu hatta etkilidir.
Vücut Sıcaklığının Yükselmesi
  • Herhangi bir dokunun mikroorganizmalarla enfekte olması durumunda vücut sıcaklığı yükselir.
  • Vücut sıcaklığının yükselmesi hem mikroorganizmaların üremesini engeller hem de fagositozu kolaylaştırır.
  • Aynı zamanda doku tamirini hızlandırır.
  • Fakat vücut sıcaklığının çok yüksek olması enzimlerin yapısını bozar ve havale geçirmeye neden olabilir.
  • Vücut savunmasında 38-39°C sıcaklık hücrelere zarar vermez ve savunmada önemlidir.
Fagositoz
  • Vücuda mikroorganizma girdiğinde salgılanan bazı kimyasal uyarıcılarla akyuvarlar bu bölgeye çekilir.
  • Kan damarlarının duvarına yapışan akyuvarlar damardan geçerek mikroorganizmaların bulunduğu bölgeye doğru ilerler ve fagositozla mikroorganizmaları çevreleyerek yok eder.
Doğal Katil Hücreler
  • Fagositoz yapmayan bu hücreler salgıladıkları perforin adlı bir protein ile virüs bulaşmış ya da kanserleşmiş hücreleri parçalayarak yok eder.
  • Ayrıca doğal katil hücreler, doku ve organ reddinden sorumlu olan başlıca hücrelerdir.
İnterferon
  • Doğal korunma yollarından biri de bazı hücrelerin interferon denilen antimikrobiyal proteinleri salgılamasıdır.
  • Virüsle enfekte olmuş hücreler tarafından üretilen interferon, sağlıklı hücreleri virüslerin çoğalmasını önleyen enzimleri üretmeleri için uyarır.
  • Böylece grip, soğuk algınlığı gibi enfeksiyonlarda virüslerin hücreden hücreye yayılması önlenir.
  • Ayrıca interferon, fagositoz yapan savunma hücrelerinin uyarılmasında da rol oynamaktadır.
İltihaplanma (Yangısal Tepki)
  • Zarar gören yada mikroorganizmalarla enfekte olan dokularda ortaya çıkan bir durumdur.
  • Yaralanan dokuda bulunan hücreler tarafından salgılanan histamin proteini, kılcal damarların genişlemesini sağlar ve geçirgenliğini artırır.
  • Yaralı dokuya kan akışının hızlanmasını ve kılcallardan doku sıvısına madde geçişinin artmasını sağlar.
  • Bunun sonucunda kızartı ve ödem oluşur.

  • Bazı akyuvarlar, pirojen adı verilen bir madde salgılayarak vücut sıcaklığının yükselmesine neden olur.
  • Yaralanan dokuya geçen bazı akyuvarlar ise fagositozla mikroorganizmaları yok eder.
  • Doku sıvısına geçen fibrinojen ve pıhtılaşmada rol oynayan diğer proteinler, pıhtı oluşturarak mikroorganizmaların sağlıklı dokulara yayılmasını engeller.
Özgül Bağışıklık
  •  Birinci ve ikinci savunma hattını aşan mikroorganizmalar, üçüncü savunma hattında lenfosit adı verilen bağışıklık sistemi hücreleri ile karşılaşır.
  • Özgül bağışıklık olarak tanımlanan bu savunmada kemik iliğinde oluşturulan ve antijenleri tanıma özelliğine sahip olan T ve B lenfositleri görev alır. T lenfositleri hücresel bağışıklıkta, B lenfositleri ise humoral bağışıklıkta etkilidir.

Hücresel Bağışıklık
  • Antijenlerin T lenfositlerini aktive etmesiyle başlayan bağışıklıktır.
  • Antijenlerin çoğu makrofajlar tarafından fagosite edilirken bir kısmı bazı proteinlere bağlanarak hücre yüzeyine taşınır ve T lenfositlerini aktive eder.
  • Aktive olan T lenfositleri çoğalır, bir kısmı bellek hücrelerine dönüşür, bir kısmı ise antijen ile doğrudan birleşir.
  • T lenfositleri, doğrudan temas ederek antijeni yok ettiği için bu bağışıklığa hücresel bağışıklık denir.
  • Hücresel bağışıklıkta T lenfositleri bakteriler, mantarlar, parazitler, doku nakillerinde yabancı hücreler ve kanser hücreleriyle mücadelede etkinlik gösterir.
Humoral Bağışıklık
  • B lenfositleri ile oluşturulan bağışıklık humoral (sıvısal) bağışıklık olarak adlandırılır.
  • Bunun nedeni oluşturulan antikorların çözünebilme özelliğinde olması, dolayısıyla kan ve lenf sıvısı ile taşınabilmesidir.
  • Humoral bağışıklıkta, B lenfositleri antijenle temas ettiklerinde hızla bölünerek plazma hücrelerini oluşturur.
  • Plazma hücreleri her antijene karşı özgül savunma proteinleri olan antikorları üretir.
  • Üretilen antikorlar kan ve lenf sıvısıyla enfeksiyonlu bölgeye taşınarak antijenleri etkisiz hâle getirir.
  • Bazı B lenfositleri ise antijeni tanıyan bellek hücrelerine dönüşür ve uzun süre dolaşımda kalır.
  • Antijen, ikinci kez vücuda girdiğinde ise hızla çoğalır ve onu etkisiz hâle getirir.
  • Bu şekilde oluşan kalıcı bağışıklıkla bazı hastalıklara karşı ömür boyu korunma sağlanır.
  • Kızamık, kabakulak gibi bazı çocukluk hastalıkları kalıcı bağışıklığa örnektir.

Bağışıklığın Kazanılması

Bağışıklık, doğal bağışıklık (kalıtsal bağışıklık) ve kazanılmış bağışıklık olmak üzere iki şekilde kazanılır.

Doğal Bağışıklık
  • İnsanlar bazı hastalık etkenlerine karşı doğuştan dirençlidir ve bu direnç genlerle yeni nesillere aktarılır.
  • Doğal bağışıklıkta savunmanın birinci ve ikinci hattında görev alan yapılar rol oynar.
  • Böylece bazı hastalıklara karşı doğuştan korunma sağlanır.
  • Doğal bağışıklık türe ve ırka özgü olarak değişir.
  • Örneğin, siyahi insanlar sarı humma hastalığına yakalanmazlar.
  • Uçuk virüsü tavşanda öldürücü olmasına karşın insanda genel olarak ağız kenarında içi su dolu kabartıları oluşturur.
  • Tavuk kolerası, sığır vebası gibi virüslerin neden olduğu hastalıklara karşı insanlar doğal bağışıklığa sahiptir.
  • Buna karşın insanlar için öldürücü olabilen kızamık, boğmaca, çocuk felci gibi hastalıklar da hayvanlarda görülmez.

Kazanılmış Bağışıklık
  • Doğumdan sonraki dönemde hastalık etkenlerinin vücuda girmesi sonucu bağışıklık sisteminin uyarılması ve antikor üretilerek savunma oluşturulmasıdır.
  • Dolayısıyla canlının doğumdan sonra bazı hastalıklara karşı sonradan edindiği bağışıklıktır.
  • Kazanılmış bağışıklık aktif ve pasif bağışıklık olarak gruplanır.

Aktif Bağışıklık
  •  Hastalığın doğrudan geçirilmesiyle ya da aşılama ile kazanılan bağışıklıktır.
Hastalığın Geçirilmesi
  • Hastalık anında bağışıklık sistemi antijeni tanır ve özgül savunma proteinleri olan antikorlar üretilir.
  • Aynı hastalık etkeni ile tekrar karşılaşıldığında çok hızlı bir şekilde oluşturulan antikorlar, antijenleri etkisiz hâle getirerek kişinin hastalanmasını önler ya da hastalık çok hafif geçirilir.
Aşılama
  • Aşı, hastalık yapabilme yeteneği azaltılmış ya da yok edilmiş mikroorganizmaları ya da mikroorganizmaların toksinlerini içeren sıvıdır.
  • Aşı, hastalanmadan önce korunma amaçlı uygulanır ve etkisi uzun sürelidir.
  • Aşı ile bağışıklık sisteminin bellek hücreleri hastalık etkenini tanıyarak antijene özgü antikor üretir.
  • Bu olay birincil bağışıklık olarak tanımlanır.
  • Aşılanan kişi, hastalık etkeni ile ikinci kez karşılaşırsa bellek hücreleri antikorların hızla üretilmesini sağlar.
  • Böylece hastalık çok hafif geçirilir ya da hiç görülmez.
  • Bu olay da ikincil bağışıklık olarak bilinir.
  • Kızamık, kabakulak, çocuk felci, hepatit gibi aşılar çocuklar için birincil bağışıklığı sağlamaya yönelik hazırlanmıştır.
  • Ancak hastalık yapan mikroorganizmaların genetik yapılarının hızlı değişimi nedeniyle her bulaşıcı hastalık, aşılama ile önlenememektedir.
  • Bu durum insan sağlığı için sürekli bir tehdit oluşturmaktadır.
  • Örneğin, AIDS hastalığına neden olan HIV virüsü için antijenik değişkenliği nedeniyle etkin bir aşı geliştirilememiştir.
  • Grip hastalığının da etkeni virüstür. Her sene toplumda gribe neden olan virüs çeşidi farklılık gösterebileceğinden bu hastalıkla ilgili üretilen aşılar zaman içerisinde değiştirilmektedir.
Pasif Bağışıklık
  •  Antikor içeren kan serumunun vücuda verilmesi pasif bağışıklıktır.
  • Serum, antikor içeren fibrinojensiz kan plazmasıdır.
  • Plazma içinde bulunan antikorlar hastalık etkenini ya da toksinlerini etkisiz hâle getirir.
  • Serum, genel olarak mikroorganizmalara karşı bağışıklık gösteren at, sığır gibi hayvanlardan elde edilir ve hastalık anında tedavi amaçlı kullanılır.
  • Bağışıklık sistemi uyarılmadığından etkisi kısa sürelidir.
  • Anne sütü içinde bulunan antikorlar da bebeği geçici bir süre hastalıklara karşı koruduğundan pasif bağışıklık olarak kabul edilir.
Alerjilerde Bağışıklık Sisteminin Rolü
  • Alerji, çok sık görülen bağışıklık sistemi rahatsızlığı olarak kabul edilir.
  • Bağışıklık sistemimizin antijenlere karşı vücudumuzu koruduğunu öğrendiniz.
  • Bazı durumlarda ise bağışıklık sistemi normalde vücut için zararlı olmayan yabancı bir antijeni de tehlikeli olarak görebilir ve aşırı tepki verir.
  • Alerji olarak tanımlanan bu durumun ortaya çıkışında genetik yatkınlık ve çevresel faktörler önemli rol oynar. 
  • Alerjiye neden olan antijenler, alerjen olarak tanımlanır.

  • Vücut bu alerjenlere karşı antikor üretir ve onu yok etmeye çalışır.
  • Vücudun alerjenlere karşı verdiği tepkiler arasında ciltte kabarıklıklar, kaşıntı, egzema, astım, saman nezlesi, konjoktivit gibi durumlar sayılabilir.
  • Alerjenler solunum yolu, yiyecekler ve alerjenin deriden teması ile alınabilir.
  • Alerjik tepkimelere yol açan maddeler kişiden kişiye değişebilir.
  • Bunlar, penisilin ve sulfamid gibi bazı ilaçlar olabildiği gibi polen, bal, fındık, kivi, yumurta gibi besinler de olabilir.
  • Alerjinin hangi maddeye karşı oluştuğunun belirlenebilmesi için deri testleri yapılır.
  • Bazı alerjen maddelere karşı aşılar geliştirilmiştir.

Konuya Ait Videolar

Konu İle İlgili Sorular

Soru 1.

Kalbin karıncıklarının kasılması ile vücuttaki bazı organlara temiz, bazılarına da kirli kan pompalanır. Buna göre, karıncıkların kasılması ile aşağıdaki damarlardan hangisine, oksijen bakımından farklı özellikteki bir kan gönderilir?

A. Akciğer atardamarı
B. Aort atardamarı
C. Karaciğer atardamarı
D. Böbrek atardamarı
E. Mide atardamarı

Doğru Cevap İçin Tıklayınız...


Soru 2.

Şekilde iki damara ait yapılar gösterilmiştir.

Image

Şekilde işaretlenmiş olan yapılarla ilgili olarak, aşağıdaki eşleştirmelerden hangisi yanlıştır?

A. K = Bağ Doku
B. L = Düz Kas
C. M = Çizgili Kas
D. N = Atardamar
E. P = Toplardamar

Doğru Cevap İçin Tıklayınız...


Soru 3.

Şekilde çizgili kaslara gelen kılcal damar ile çizgili kaslar arasındaki madde geçişleri gösterilmiştir.

Image

Buna göre, verilen moleküllerinden hangisinin geçiş yönü doğru verilmemiştir?

A. Hormon
B. Glikoz
C. Oksijen
D. Karbondioksit
E. Amonyak

Doğru Cevap İçin Tıklayınız...


Soru 4.

Miyokard tabakasının en kalın halini sol karıncıkta alması,

   I. Kalbin kasılması ile sol karıncıktaki kan akciğerin dışındaki bütün vücut organlarına gönderilir.

   II. Sol kulakçık ile sol karıncık arasında, sağ kulakçık ile sağ karıncık arasında bulunandan farklı olarak ikili kapakçık vardır.

   III. Kalbin karıncıklarının kasılması için gerekli kuvvet miyokard içindeki kalp kası ile sağlanır.

Durumlarından hangileriyle ilgili olabilir?

A. Yalnız I
B. Yalnız II
C. I ve II
D. I ve III
E. II ve III

Doğru Cevap İçin Tıklayınız...


Soru 5.

İnsanlarda;

I. Atardamar çeper esnekliğinin azalması

II. Kandaki tuz, lipit ve proteinlerin artması

III. Kandaki adrenalin miktarının artması

IV. Kalbin gevşeme durumuna geçmesi

Şeklinde verilen durumlardan hangileri kan basıncının yükselmesine sebep olur?

A. I ve IV
B. II ve IV
C. II ve III
D. I, II ve III
E. II, III ve IV

Doğru Cevap İçin Tıklayınız...


Soru 6.

İnsanlarda kan proteinleri,

I. Kanın pıhtılaşmasında rol oynama

II. Sindirilmiş besin maddelerini taşıma

III. Kan plazmasının ozmotik basıncını dengelemede rol oynama

IV. Vücudun bağoşıklık tepkisinde rol oynama

İşlevlerinden hangilerini gerçekleştirir? (ÖSYM Sorusu)

A. I ve II
B. II ve III
C. II ve IV
D. I, II ve III
E. I, III ve IV

Doğru Cevap İçin Tıklayınız...


Soru 7.

Aşağıdakilerden hangisi insan dolaşım sisteminin görevleri arasında yer almaz? (ÖSYM Sorusu 2020)

A. Hormonları hedef organlara veya hücrelere taşımak
B. Sindirim enzimlerini sindirim kanalına taşımak
C. Azotlu atıkları böbreklere taşımak
D. Solunum gazlarını gerekli organlara veya hücrelere taşımak
E. Antikorları işlev görecekleri yerlere taşımak

Doğru Cevap İçin Tıklayınız...


Soru 8.

Şekilde kan dolaşımı ve bağlantılı olduğu bazı organlar gösterilmiştir.

Image

Şemada nuralandırılmış olan damarlar arasında, aşağıda verilenlerden hangisi belirgin bir farklılık oluşturmaz?

A. Karbondioksit Oranı
B. Glikoz Oranı
C. Üre Oranı
D. Alyuvar Oranı
E. Tuz Oranı

Doğru Cevap İçin Tıklayınız...


Soru 9.

Kalbin bölümleri şekilde harflerle gösterilmiştir.

Image

Buna göre, aşağıdaki damarlardan hangisinin kalbin bölümleri ile olan bağlantısı yanlış verilmiştir?

A. Aort atardamarı > L
B. Alt ana toplardamar > M
C. Koroner atardamar > K
D. Akciğer atardamarı > N
E. Akciğer toplardamarı > K

Doğru Cevap İçin Tıklayınız...


Soru 10.

Şekilde kalbin yapısı ve kısımları gösterilmiştir.

Image

Şekilde numaralandırılmış kalp kapakçıkları aşağıdakilerin hangisinde doğru eşleştrilmiştir?

         I                 II                 III       

A. Mitral          Triküspit      Yarım Ay
B. Triküspit      Biküspit       Yarım Ay
C. Yarım Ay     Triküspit      Mitral
D. Triküspit      Mitral          Yarım Ay
E. Yarım Ay     Mitral          Triküspit

Doğru Cevap İçin Tıklayınız...


BiyolojiHikayesi

Öğrencilerimizin TYT (Temel Yeterlilik Testi) ve AYT (Alan Yeterlilik Testi) gibi sınavlara hazırlanırken kullanabilecekleri bilgileri sunuyoruz. Biyoloji konularında güçlü bir temel oluşturmak ve sınav başarınızı artırmak için doğru adrestesiniz!

Bilgilerimiz

Adres

Efeler-Aydın

Email

info@biyolojihikayesi.com

Phone

................

Bülten

© Biyoloji Hikayesi. All Rights Reserved. Designed by Biyoloji Hikayesi
Distributed By: Hamza EROL