Biyoloji Hikayesi Duyuruları  |  Soru Bankası Sayfamızdan Konular Bazında Oluşturacağınız Çoktan Seçmeli Testlerle Kendinizi Sınavlara Hazırlayabileceksiniz.  |  Ders Kitabında Bulunan Ölçme ve Değerlendirmeler ile Yönergelerin Çözümlerine Konuların İçerisinden Ulaşabilirsiniz.  |  Sitemizdeki Konular Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Müfredatına ve Öğrenme Çıktılarına Uygun Olarak Hazırlanmıştır.  | 
Bitkilerin Yapısı Konusuna Ait Sayfa

Konu Detayı Sayfası

Bitkilerin Yapısı

Bitki Biyolojisi

Bitkilerin Yapısı

22306

Bitkilerin Yapısı

Bitkiler: Ekosistemlerin Temel Yaşam Kaynağı

Bitkiler, ekosistemlerin temel yaşam kaynağıdır. Fotosentez yoluyla atmosfere oksijen sağlayarak yaşamın devamlılığını mümkün kılarlar. Ayrıca, toprak erozyonunu önler, su döngüsünü düzenler ve birçok canlının barınma alanını oluştururlar. Ekosistemlerin sürdürülebilirliği ve biyoçeşitliliğin korunması için bitkilerin varlığı hayati önem taşır.

Binlerce Bitki Türü: Yiyecek, İçecek, İlaç ve Daha Fazlası

Dünya genelinde binlerce bitki türü, insanların günlük yaşamlarında çeşitli gereksinimlerini karşılar. Yiyecek, içecek, ilaç, baharat, yağ, yakacak, lif ve boya gibi pek çok alanda bitkilerden faydalanılır. Örneğin, pirinç, buğday ve mısır gibi tahıllar temel gıda maddeleridir. Kahve ve çay gibi içecekler, bitkisel ürünlerden elde edilir. Tıbbi bitkiler ise hastalıkların tedavisinde kullanılarak modern tıbbın önemli bir parçası olmuştur.

Türkiye'nin Biyolojik Zenginliği

Ülkemiz Türkiye, tarihi ve kültürel zenginliğinin yanı sıra biyolojik çeşitlilik açısından da oldukça önemli bir konuma sahiptir. Türkiye'nin her bölgesinde binlerce bitki türü yetişir. Bu bitkilerin yaprak, kök, çiçek, meyve ve tohumlarından çeşitli yemekler yapılır ve bu yemekler çoğu zaman komşularla paylaşılır. Bu gelenek, kültürel bağların güçlenmesine katkıda bulunur ve toplumsal dayanışmayı artırır.

Çiçekli Bitki Türleri ve Endemik Türler

Yeryüzünde yaklaşık 260 bin kadar çiçekli bitki türü bulunmaktadır. Ülkemiz sınırları içinde ise ortalama 12 bin kadar çiçekli bitki türü mevcuttur. Bu bitki çeşitlerinden yaklaşık 3800’ü dünyada sadece ülkemizde yetişen endemik türlerdir. Endemik bitkiler, belirli bir bölgeye özgü olup, o bölgenin ekosisteminin korunmasında kritik rol oynarlar. Türkiye’nin bu yüksek endemik bitki çeşitliliği, ülkemizi biyolojik çeşitlilik açısından benzersiz kılar.

Avrupa ile Kıyaslama

Kıyaslamak gerekirse tüm Avrupa’nın çiçekli bitki varlığı, 12 bin kadardır. Bu veri, Türkiye’nin bitki çeşitliliği açısından ne kadar zengin olduğunu gözler önüne serer. Ülkemizin sahip olduğu bu biyolojik zenginlik, hem ekolojik hem de ekonomik açıdan büyük bir potansiyele sahiptir. Bu zenginliği korumak ve sürdürülebilir kullanımı sağlamak, geleceğimiz için son derece önemlidir.

Çiçekli Bir Bitkinin Temel Kısımlarının Yapısı ve Görevleri

  • Karasal ortama uyum sağlamış bitkilerde toprak üstü ve toprak altı olmak üzere iki organ sistemi bulunur.
  • Toprak üstü organ sistemine sürgün sistemi, toprak altı organ sistemine kök sistemi denir.
  • Kök sistemi; bitkiyi toprağa bağlar, bitkinin topraktan su ve mineral almasını sağlar.
  • Kökler fotosentez yapamaz.
  • Havuç, turp ve kereviz gibi besin depolayabilen bitkilerin toprak altı gövdelerinde sürgün sisteminde fotosentezle üretilen organik besinler depolanır. Bu bitkilerin köklerine Yumru Kök denir.
  • Bu yumru kökler besin maddelerini depoladığı için büyümüş halde bulunurlar.
  • Kurak bölgelerde yetişen bitkilerin kökleri, su ve mineral alımını gerçekleştirmek için oldukça iyi gelişmiştir.
  • Sürgün sistemi; toprak yüzeyinde kalan gövde, dal, yaprak, çiçek ve meyveden oluşur.
  • Dallar üzerinde bulunan tomurcuklar; farklılaşarak yeni dalları, yaprakları ve çiçekleri oluşturur.
  • Sürgün sisteminde fotosentezin gerçekleştiği yapılar yer alır.

Bitkilerin Genel Özellikleri

  • Çok hücrelidirler.
  • Ototrof canlılardır.
  • Kloroplast taşırlar.
  • Fotosentez yaparlar.
  • Selüloz yapılı hücre çeperleri vardır.
  • Depo maddeleri nişastadır.
  • Genellikle bir yere bağlı olduklarından yer değiştiremezler. (Bitkilerde hareket aktif değil pasif olarak gerçekleşir.)

NOT:

1. Tam parazit bitkiler (küsküt otu, canavar otu gibi) kloroplast taşımazlar, fotosentez yapamazlar.

2. Ancak yarı parazit bitkilerden ökse otu gibi bitkiler kloroplast taşıdıkları içim fotosentez yaparlar.

3. Bu bitkilerde gerçek kök yerine emeç denilen yapılar bulunur. 

Bitkisel Dokular

  • Çok hücreli canlılarda belirli bir görevi yapmak üzere farklılaşmış hücrelerin oluşturduğu topluluklara doku denir.
  • Bitki yapısını oluşturan dokuların bir kısmı büyüme ve gelişmede rol oynar.
  • Bir kısmı da fotosentez, madde taşınması, maddelerin depolanması gibi fizyolojik işlevleri gerçekleştirir.

Bitkilerde yer alan dokular üstlendikleri görevlere göre;

1. Meristem Doku,

2. Temel Doku,

3. İletim Doku ve

4. Örtü Doku olmak üzere dört gruba ayrılır.

1. Meristem Doku (Bölünür Doku)

  • Meristem doku; bitkilerde kök, gövde ve dalların uç kısmındaki büyüme bölgelerinde bulunur.
  • Sürekli bölünebilme yeteneğine sahip embriyonik dokulardan oluşur.
  • Meristematik hücreler, yeni hücreler oluşturmak üzere bölünürler.
  • Bu bölünmeyle oluşan hücrelerin bazıları yeni hücreler oluşturmak üzere meristematik bölgede kalırken, diğerleri zamanla farklılaşarak bitkinin büyüyen doku ve organlarına katılırlar.
  • Meristem doku hücreleri; canlı, bol sitoplazmalı, büyük çekirdekli, ince çeperli ve metabolizmaları hızlı hücrelerdir.
  • Sürekli bölünebilme özelliğine sahip olan meristem doku sayesinde bitkilerde büyüme sınırsızdır. Örneğin; sekoya ve ginko gibi yüz yıldan fazla süre yaşayabilen ağaçlarda meristem doku ile büyüme sürekli devam eder.
  • Bu nedenle meristem doku, bölünür doku ya da sürgen doku adını alır.

Meristem doku;

1. Bulundukları yere

2. Kökenlerine göre olmak üzere iki gruba ayrılır.

1. Bulundukları Yere Göre

► Uç (apikal) meristem doku,

► Yanal (lateral) meristem doku,

2. Kökenlerine Göre

► Primer (birincil) meristem doku

► Sekonder (ikincil) meristem doku olmak üzere iki çeşit olarak incelenirler.

  • Uç meristemler; Bitkilerin kök uçlarında ve gövdelerin tomurcuklarında bulunur. Bitkinin boyuna büyümesini yani uzamasını sağlar.
  • Kök ucunda bulunan uç meristemler kökün yer çekimine doğru büyümesini sağlar.
  • Gövdelerin tomurcuklarında bulunan uç meristemler ise; birkinin yerçekimine zıt yönde büyümesini sağlar.
  • Uç meristemlerdeki bu büyüme primer büyüme olarak da adlandırılır. Bu büyüme köklerin toprakta yayılmasını ve sürgünlerin güneş ışığı ve karbondioksitten daha fazla faydalanmasını sağlar.
  • Otsu bitkilerde; yalnızca primer büyüme görülür.
  • Odunsu bitkilerde ise primer büyümenin yanında sekonder (ikincil) büyüme görülür.

Primer (Birincil) Büyüme

  • Bitkinin kök, gövde ve dallarının ucunda uç meristem bulunur.
  • Uç meristemler bitkinin boyca uzamasını sağlar (primer büyüme).
  • Uç meristemler, primer meristemlerden üretilir.
  • Uç meristem, embriyonik dönemden itibaren bitki canlı kaldıkça sürekli olarak bölünme özelliğini korur.
  • Uç meristeminin bulunduğu bölgelerde uzama ve büyüme olayları gerçekleştiği için bu bölgeler büyüme noktası olarak adlandırılır.
  • Primer meristem doku hücrelerinin bölünmesi ile uzayan dallar, bitkinin ışıktan daha fazla yararlanmasını sağlar.
  • Atmosferden karbondioksit alınmasını kolaylaştırır.
  • Uzayan kökleri ise toprak içinde yayılarak daha fazla su ve madensel tuz alınmasını sağlar.
  • Hem tek hem de çok yıllık bitkilerin tümünde primer meristem doku hücreleri bulunur.

Uç Meristem Dokuların Korunması;

  • Kökte kaliptra (yüksük) adı verilen yapı, gövdede ise koruyucu yapraklar tarafından korunur.
  • Kaliptra, kök toprak derinliklerine doğru uzarken toprağın sert kısımlarına karşı kökün uzamasını sağlayan meristemi korur.
  • Ayrıca çıkardığı salgılarla toprağı yumuşatarak kökün daha kolay uzamasını sağlar.
  • Kaliptra zedelendiğinde meristem doku, kaliptrayı onarır.

Sekonder (İkincil) Büyüme

  • Sekonder büyüme, köklerin ve sürgünlerin enine büyüyerek kalınlaşmasıdır.
  • Sekonder büyüme, yanal meristemlerin ürünüdür.
  • Yanal meristemler; bitkinin enine büyümesini ve kalınlaşmasını sağlar.
  • Yanal meristemlerin kökeni sekonder meristemlerden gelir.
  • Bölünme yeteneğini kaybetmiş hücrelerin yeniden bölünme özelliği kazanması ile sekonder meristemler oluşur.
  • Kapalı tohumlu bitkilerin çift çenekli olanlarında ve çam gibi açık tohumlu bitkilerde bulunur.
  • Odunsu bitkilerin gövde ve köklerinde sekonder büyüme ile enine kalınlaşma gerçekleşir.
  • Yapraklarda sekonder büyüme nadiren görülür.

Sekonder büyümede iki yanal (lateral) meristem iş görür.

Bunlar;

  • Vasküler kambiyum (damar kambiyumu=iç kambiyum) ve
  • Mantar kambiyumu (dış kambiyum) olmak üzere iki kısımdan oluşur.

Vasküler Kambiyum (Damar Kambiyumu=İç Kambiyum)

  • Yeniden bölünme özelliği kazanmış parankima hücrelerinden oluşur.
  • Odunsu ve bazı otsu bitkilerin kök ve gövdelerinde madde iletiminden sorumlu yapıların (ksilem ve fluem) oluşmasını sağlar.
  • Bu sayede enine büyüme (kalınlaşma) gerçekleşir.
  • Sekonder büyüme bitkinin kök ve gövdesinde yaş halkalarını oluşturur.
  • Ilıman bölgelerdeki çok yıllık odunsu bitkilerde enine büyüme; ilkbaharda başlar, yaz boyunca devam eder ve sonbaharda oldukça yavaşlar.
  • Büyüme sırasında; ilkbaharda büyük ve ince çeperli hücreler (açık renkli), sonbaharda ise küçük ve kalın çeperli hücreler (koyu renkli) oluşur.
  • Üst üste yığılan bu tabakalar, kök ve gövdeden enine kesitte alındığında iç içe halkalar şeklinde görülür.
  • Sonbahar halkası; koyu renkli, ilkbahar halkası ise açık renkli görünür.
  • Bu yüzden bir açık ve bir koyu renkli halka, bitki için bir yıl (bir yaş) anlamına gelir.

  • Her yıl tekrarlanan bu halkalar yaş halkası olarak ifade edilir ve bitkinin yaşının hesaplanmasını sağlar.
  • Ağaçtaki yıllık halka genişliği, o yıl yaşanan iklim koşullarıyla doğrudan ilişkilidir.
  • İklim koşulları, ağacın büyümesi için optimumsa (uygunsa) ağaçtaki yaş halkası geniş olur.
  • İklim koşulları, ağacın büyümesi için uygun değilse yaş halkaları dar olmaktadır.
  • Tek çenekli bitkilerde (buğday, mısır vb.) ve yapraklarda kambiyum bulunmaz.

NOT: Kambiyum bulunmayan yapılarda iletim demetleri parankima hücreleri tarafından oluşturulur.

Mantar Kambiyumu (Dış Kambiyum)

  • Bitkilerde enine büyüme sırasında (sekonder büyüme ile) odunsu gövdelerin en dıştaki koruyucu tabakasındaki hücreler, kalınlaşma ile oluşan gerilime dayanamaz ve parçalanır.
  • Koruyucu doku olarak başlangıçta epidermis bulunurken kalınlaşmanın oluşturduğu gerilim ile epidermis doku parçalanır.
  • Mantar kambiyumu; epidermis kaybı sonrası odunsu bitkilerde gövdeyi ve kökü dışarıdan kuşatan mantar dokuyu oluşturur.
  • Böylece epidermis yerini peridermis denilen koruyucu dokuya bırakır.
  • Bitkide enine kalınlaşma gerçekleştikçe mantar dokunun en dışındaki hücre sıraları, mantar kambiyumu tarafından sürekli yenilenir.
  • Bu durum enine kalınlaşmayı sağlar.
  • Kalınlaşma sırasında aktif olan mantar doku hücreleri canlılığını kaybetmiş hücrelerdir.
  • Mantar doku hücrelerinin çeperlerinde selüloz yerini süberin ve lignin (odun özü) gibi yapılara bırakır.
  • Bu doku, büyük ölçüde suya geçirimsizdir ve su kaybını önler.
  • Süberin, lignin gibi yapıların birikimi ile bitki kök ve gövdelerinde gözlenen kabuk (dış kambiyum) oluşur. Bu yapı cansızdır.

2. Temel Doku

  • Bitkinin hemen her organında bulunan temel doku, çok farklı görevleri yerine getirebilir.
  • Bu nedenle temel dokuda birbirinden farklı özelliklere sahip parankima, kollenkima (pek doku) ve sklerenkima (sert doku) hücreleri bulunur.

Parankima

  • Bitkinin temel dokusunu oluşturan hücrelerdir.
  • Bitkinin tüm kısımlarında bulunur ve dokuların arasını doldurur.
  • Meristem hücrelerinin farklılaşmasıyla oluşur.
  • İşlev yapan hücreleri; canlı, ince ve esnek çeperli, bol sitoplazmalı ve küçük kofulludur.
  • Parankima; fotosentez, solunum ve depolama gibi çok önemli metabolik işlevleri gerçekleştirir.
  • Parankima hücreleri genel olarak bölünmez.
  • Ancak bazı koşullarda yeniden bölünme özelliği kazanabilir.

  • Örneğin yaralanmış bir bitkide parankima hücrelerinin yeniden bölünme özelliği kazanmasıyla dokuların onarılması sağlanır.
  • Laboratuvar koşullarında tek bir parankima hücresinden bütün bir bitki oluşturmak mümkündür.
  • Parankima hücreleri ihtiyaç hâlinde hormonların etkisiyle sekonder meristeme dönüşebilir.
  • Parankima hücreleri, bulundukları organın morfolojik ve fizyolojik işlevlerine göre değişik şekillerde olabilir.
  • Ağaç kabuklarında bulunan parankima hücreleri, zamanla canlılıklarını kaybeder. Ayrıca odun borusu ve bitkinin öz bölgesinde bulunan parankimada bazı ölü parankima hücrelerine rastlanır.

Özümleme (Asimilasyon) Parankiması

  • Yaprak yapısında alt ve üst epidermis arasındaki bölge olan mezofil tabakasında bulunur.
  • Bu tabakada bulunan palizat ve sünger parankiması hücreleri, kloroplast taşır ve fotosentez yapar.
  • Karbondioksit özümlemesi yaparak organik besin üretir.
  • Palizat parankiması hücreleri, şekil olarak silindiri andırır.
  • Yan yana düzenli dizilmiş hücrelerdir.
  • Bol kloroplastlıdır.
  • Sünger parankimasını oluşturan hücreler ise düzensiz dizilim gösterir.
  • Sünger parankimasını oluşturan hücreler, palizat parankimasına göre daha az kloroplastlıdır ve hücreler arası boşlukları daha fazladır.

Depo Parankiması Hücreleri

  • Gövde ve köklerde besin (nişasta, protein ve yağ) ve su depo eder.
  • Pek çok meyvenin etsi dokuları da besin ve su depolayan parankima hücrelerinden oluşur.
  • Örneğin zeytinde yağ, patateste nişasta depolayan parankima bulunur.
  • Depo parankiması hücreleri, kaktüs gibi bitkilerde gövdede su depolanmasını da sağlar.

İletim Parankiması

  • İletim demetlerinin etrafında sıralanan parankima hücrelerinden oluşur.
  • İletim demetleri ile bitkinin diğer dokuları arasında gerçekleşen su ve besin alışverişine aracılık eder.
  • Hücrelerinde kloroplast bulunmaz.

Havalandırma Parankiması

  • Çoğu bataklık ve su bitkilerinin kök ve gövdelerinde hava depo eden parankima hücrelerinden oluşur.
  • Bu hücreler, havanın yetersiz olduğu ortamlarda bitkinin gaz alışverişi yapmasına yardımcı olur.

Kollenkima (Pek Doku)

  • Bitkide uzaması devam eden ve gelişen çiçek sapı, yaprak sapı, genç gövde ve sürgünlerin genç kısımlarında bulunur ve bu kısımlara mekanik desteklik sağlar.
  • Her organda bulunmaz.
  • Kollenkima hücrelerinin çeperleri eşit kalınlaşma göstermese de parankima hücrelerinin çeperlerine göre daha kalındır.
  • Genç gövdeler, çoğunlukla epidermisin altında iğ şeklinde sıralanmış kollenkima hücrelerine sahiptir.
  • İşlev yapan hücreleri canlıdır.
  • Kollenkima hücrelerinin çeperlerinde selüloza ek olarak pektin birikimine bağlı, düzensiz kalınlaşmalar ortaya çıkar.
  • Çeperdeki kalınlaşmamış bölgeler sayesinde bulunduğu bitki kısmı esneyebilir, bükülebilir ve uzayabilir.
  • Kalınlaşmalar, hücre çeperinin sadece köşe bölgelerinde oluşursa köşe kollenkiması; kalınlaşmalar karşılıklı çeper bölgelerinde oluşursa levha kollenkiması adını alır.
  • Birçok bitki türünün sapı kesildiğinde karşılaştığımız ipliksi yapılar, çoğunlukla kollenkima hücrelerinden oluşur.

Sklerenkima (Sert Doku)

  • Bitkide uzamanın durduğu bölgelerde destek elemanı olarak iş görür.
  • Kollenkima hücrelerine göre çok daha serttir.
  • Sklerenkima hücreleri, ilk oluştuklarında canlıdır.
  • Daha sonra hücrelerin çeperlerinde selüloza ek olarak bol miktarda lignin birikimi olur.
  • Zamanla işlev yapan sklerenkima hücreleri cansızlaşır.
  • Uzama, bükülme ve esneme yetenekleri yoktur.
  • Her organda bulunmaz. Kalınlaşmış çeperler, yüz yıllarca bitkiye desteklik sağlayabilir.
  • Dokuya destek vermek ve güçlendirmek için özelleşmiştir.
  • Lifler ve sklereitler (taş hücreleri), sklerenkima hücrelerinin farklılaşmış biçimi olduklarından ligninleşmiş kalın çeperlere sahiptir.
  • Sklerenkima dokusu, hücrelerin şekillerine göre lifler ve taş hücreleri olmak üzere ikiye ayrılır.

Taş Hücreleri

  • Taş Hücreleri, fındık, ceviz, badem gibi tohumların kabuklarında; şeftali, kayısı, erik gibi meyvelerin çekirdeklerinde; ayva, armut gibi meyvelerin kumsu özelliklere sahip etli kısımlarında bulunur.
  • Ayva, armut ve mum çiçeği gibi meyvelerde görülen taş hücreleri, köşeli veya yıldız şeklindedir.

Sklerenkima Lifleri

  • Sarımsak, keten, kenevir gibi bitkilerde bulunan uzun sklerenkima lifleri; dayanıklı ve gerilmeye karşı dirençlidir.
  • Bu lifler, demetler hâlinde bulunur ve bitkiye destek sağlar.
  • Ketenden elde edilen lifler işlenerek elbise yapımında, kenevir lifleri ise halat yapımında kullanılır.

3. İletim Doku

  • Bitkilerde organik ve inorganik maddelerin taşınmasını gerçekleştiren dokudur.
  • Bitkinin yapraklarında fotosentez sonucu oluşan organik besin maddelerinin yapraklardan köklere ve kökler tarafından alınan su ile madensel tuzların ise toprak üstü organlara ve yapraklara doğru taşınmasını iletim doku gerçekleştirir.
  • İletim doku, ksilem ve floem olmak üzere iki kısımdan oluşur.
  • Ksilem ve floem dokuları bitkilerde genellikle birlikte bulunur ve iletim demetini meydana getirir.

Ksilem (Odun Borusu)

  • Ksilem; ksilem sklerenkiması (sklerenkima lifleri), ksilem parankiması, trakeit ve trake borularından oluşan dokudur.
  • Ksilem, bitkilerin kökleri aracılığıyla topraktan aldıkları su ve suda çözünen mineralleri toprak üstündeki gövde ve yaprak gibi organlara taşır.
  • Ksilemde kökten yapraklara doğru tek yönlü iletim vardır.
  • Trake ve trakeit, başlangıçta üst üste dizilmiş canlı meristem hücrelerdir.
  • Bu canlı hücreler, bir dizi değişime uğrar.
  • Hücreler zamanla çekirdek ve sitoplazmalarını kaybeder.
  • Bunun sonucunda hücreler canlılıklarını yitirir.

  • Üst üste dizilmiş hücrelerin boyuna çeperleri, lignin birikimiyle giderek kalınlaşır.
  • Hücrelerin birbirine bakan enine çeperleri ise tamamen erimiştir.
  • Bu değişimler, üst üste dizilmiş hücrelerin içinde madde iletimi için uygun olan içi boş odun borularını meydana getirir.
  • Boru şeklini alan bu hücreler, demetler hâlinde bir araya geldiklerinde odun demetlerini oluşturur.
  • Sert ve ligninleşmiş odun demetleri, aynı zamanda gövdeye mekanik destek sağlar.
  • Ksilemde madde iletimi gerçekleşirken enerji harcanmaz.
  • Suyun canlı hücrelerin zarından taşınması düşünüldüğünde ksilemden su taşınmasının oldukça hızlı olduğu görülür.
  • Ksilemde uzun mesafeli su taşınımında görevli borular, trake ve trakeitlerdir.
  • Yan yana bulunan trake ve trakeitler, ölü hücrelerden oluşur.
  • Bu nedenle işlevsel olarak su ileten bu hücrelerin zarları ve organelleri yoktur.
  • Trake ve trakeitleri, ligninleşmiş kalın çeperleriyle içinden su akabilen boş tüpler oluşturur.

Trakeitler

  • Trakeitler; uzun, ince, uçları kapalı, üst üste dizilmiş hücrelerdir.
  • Su, trakeitlerin çeperlerinde bulunan çok sayıda geçit aracılığıyla bir trakeitten diğerine akar.

Trakeler

  • Trakeler, genellikle trakeitlerden daha kısa ve geniş olup delikli çeperlere sahiptir.
  • Trakelerin çeperlerinde de geçitler bulunur.
  • Trakeler, üst üste gelerek damar adını alan daha büyük birimleri meydana getirir.

Floem (Soymuk Borusu)

  • Floem; floem sklerenkiması, floem parankima hücreleri, kalburlu borular ve arkadaş hücrelerinden oluşan dokudur.
  • Yapraklarda üretilen fotosentez ürünlerinin köklere, kökteki azotlu organik maddelerin de yapraklara ve bitkinin diğer kısımlarına taşınmasını sağlar.
  • Üst üste dizili kalburlu hücrelerin birbirine bakan komşu çeperleri, yer yer eriyerek delikli bir hal alır.
  • Oluşan bu yapıya kalbur plağı adı verilir. Kalburlu hücrelerin üst üste dizilmesiyle oluşan boru şeklindeki yapıya kalburlu boru adı verilir.
  • Kalburlu boru hücrelerinin çeperlerinde lignin birikimi olmaz.
  • Bu hücrelerin yanında bol sitoplazmalı ve çekirdeğe sahip arkadaş hücreleri bulunur.

Arkadaş Hücreleri

  • Kalburlu borular, canlıdır ancak çekirdeklerini kaybettikleri için metabolik faaliyetlerini uzun süre devam ettiremez.
  • Bu durumda metabolik faaliyetleri devralacak ve fotosentez ürünlerinin özümleme parankiması hücrelerinden kalburlu hücrelere, kalburlu hücrelerden de fotosentez yapamayan hücrelere geçişini kolaylaştıracak özelleşmiş parankima hücrelerine ihtiyaç duyulur.
  • Bu hücrelere arkadaş hücreleri adı verilir.

  • Arkadaş hücreleri; çok sayıda mitokondri, endoplazmik retikulum ve ribozom bulunduran çekirdekli hücrelerdir.
  • Arkadaş hücreleri ile kalburlu borular arasında madde geçişine uygun bağlantılar bulunur.
  • Bu bağlantılar, organik madde taşınımında önemli role sahiptir.
  • Kalburlu boru hücrelerinde madde taşınması çift yönlüdür.
  • Kalburlu borulardaki taşıma, ksilemdeki madde taşınmasına göre daha yavaş gerçekleşir.

4. Örtü Doku (Koruyucu Doku)

  • Kök, gövde, yaprak ve meyvelerin üzerini örten dokudur.
  • Bitkinin su kaybını azaltan, organizmaların ve toksik maddelerin bitki vücuduna girişini sınırlandıran dokudur.
  • Örtü doku, bitkinin hızlı hava hareketlerinden zarar görmesini de engeller.
  • Koruyucu dokuyu oluşturan hücre ve yapılar, koruma faaliyetlerini yerine getirirken metabolik olaylarda kullanılan oksijen ve karbondioksitin bitkiye giriş çıkışına izin verir.
  • Örtü dokuyu oluşturan hücreler; canlı ise epidermis, ölü ise periderm adını alır.

Epidermis

  • Sıkıca paketlenmiş, hücreler arası boşlukları olmayan tek sıra hücre tabakasından oluşur.
  • Otsu bitkilerin yüzeyini, odunsu bitkilerin de yaprak ve genç dallarının üstünü örter.
  • Hücreleri; canlı, büyük kofullu, az sitoplazmalı ve kloroplastsızdır.
  • Epidermiste su kaybını sınırlamak için yüzeydeki stoma (gözenek) dışında bir açıklık bulunmaz.
  • Epidermisin dış çeperleri iç çeperlerinden daha kalındır.
  • Epidermis hücrelerinin dış çevreye bakan özelleşmiş çeperlerinde bu hücrelerin salgısından oluşan mumsu kütikula tabakası bulunur.

Kütikula Tabakası

  • Kütikula tabakasının suya geçirgenliği çok azdır.
  • Bu tabaka ayrıca ışığı yansıtmakta önemli bir role sahiptir.
  • Böylece yaprakların aşırı ısınmasını önler.
  • Bitkilerin yaşadığı ortamın iklim koşullarına göre kalınlığı değişkenlik gösterir.
  • Bu nedenle kurak ortam bitkilerinde kütikula tabakası kalın, nemli ortam bitkilerinde ise incedir.
  • Toprak altındaki kök epidermisinin yüzeyinde kütikula bulunmaz.

Epidermis hücrelerinin farklılaşmasıyla

  1. Stoma,
  2. Tüy,
  3. Emergensler (diken),
  4. Hidatot gibi yapılar oluşur.

Stoma (Gözenek)

  • Bitkinin yapraklarında ve genç bitki gövdelerinde epidermisin farklılaşmasıyla oluşan canlı hücrelerdir.
  • Genellikle yaprakların alt epidermisinde yoğun olarak bulunur.
  • Stoma, stoma açıklığı ve onu kuşatan bekçi hücrelerinden meydana gelir.
  • Bekçi hücrelerinin çevresindeki epidermis hücreleri de komşu hücreler adını alır.
  • Çoğu bitkide stomalar; gündüz açık, gece kapalıdır.

  • Stomalar, açılıp kapanma özellikleri ile bitkideki terleme ve gaz alışverişini kontrol eder.
  • O2 yaprak içerisine stomadan difüzyonla girer.
  • CO2 ’de aynı şekilde stomadan dışarı çıkar.
  • Ayrıca stoma, terlemeyle su kaybına neden olarak ısı düzenlenmesini sağlar.
  • Stomayı oluşturan bekçi hücreleri, genellikle böbrek şeklindedir.
  • Hücrelerin birbirine bakan çeper bölgeleri de diğer bölgelerden daha kalındır.
  • Bekçi hücreleri, kloroplast içerir ve fotosentez yapar.
  • Stomalardan su buharı atıldığından mineral ve tuz atılamaz.
  • Hidatodlardan su ile birlikte mineral ve tuz da atılır.
  • Kurak ortam bitkilerinde stomalar az sayıda ve genellikle yaprağın alt yüzeyinde bulunur.
  • Nemli ortam bitkilerinde stomalar; çok sayıda ve yaprağın her iki yüzeyinde, su bitkilerinde ise stomalar yaprağın üst yüzeyinde bulunur.
  • Su bitkilerinin su içinde kalan kısımlarında stoma bulunmaz.
  • Toprak altı organlarda bulunan kök epidermisinde de stoma bulunmaz.

Tüyler

  • Tüyler, epidermis hücrelerinden dışarıya doğru uzanan çıkıntılar şeklindedir.
  • Tüy hücreleri, epidermis hücreleri gibi kloroplastsızdır.
  • Çeşitli bitkilerde farklı görevleri olan tüylere rastlanır.

  • Epidermiste yer alan tüyler; yaprakta örtü, kökte emici, sarmaşık gövdesinde tutunma, ısırgan otu yaprağında savunma ve nane gibi bitkilerde ise koku salgılama gibi çeşitli görevleri yerine getirir.
  • Bazı tüyler, aromatik kimyasallar salgılar.
  • Genellikle çiçeklerde bulunan bu salgılar, tozlaşmaya yardımcı olur.
  • Yapraktaki örtü tüyleri, stomaları doğrudan rüzgâr almaktan korur ve epidermisin yüzeyindeki terlemeyi azaltır.
  • Tüyler, oluşan su buharını tutarak kuru ve rüzgârlı havalarda bitkinin buharlaşma yoluyla su kaybını önler.
  • Yoğun tüy tabakası, ışığı yansıtır ve yaprağın aşırı ısınmasını önler.
  • Böcek saldırılarını azalttığı da düşünülmektedir.
  • Kökteki emici tüyler, topraktaki su ve suda çözünmüş minerallerin emilimini gerçekleştirir.

Hidatot (Su Savağı)

  • Epidermisten farklılaşan diğer bir yapı olan hidatotlar, yaprak uçlarında ve kenarlarında bulunan açıklıklardır.
  • Atmosfer neminin fazla ve terleme hızının düşük olduğu zamanlarda bitkideki fazla suyun damlalar hâlinde atılmasını sağlar.
  • Hidatotların açılıp kapanma özelliği yoktur.
  • Hidatotlar, ksilem borularıyla bağlantılıdır.
  • Ksilem boruları ile yapraklara taşınan su, terleme ile kaybedilen sudan fazla ise hidatotlar fazla suyu damlama olayı (gutasyon) ile dışarı atar.

Periderm (Mantar Doku)

  • Odunsu bitkilerde kök ve gövdenin üzerini örten epidermis, enine kalınlaşma nedeniyle parçalandığında yerini periderme bırakır.
  • Periderm hücreleri, kök ve gövdeyi dıştan sararak içteki dokuları koruyan bir yapı hâlini alır.
  • Peridermin dışa bakan kısmında mantar kambiyumunun oluşturduğu mantar doku bulunur.
  • Mantar tabaka oluşurken periderm hücreleri, canlılığını kaybeder.

Lentiseller

  • Mantar doku hücrelerinin çeperlerinde süberin (mantar özü) biriktiğinden bu doku, suya geçirimsiz bir tabaka hâline gelir ve bitkinin su kaybını önler.
  • Periderm; bitkiyi sıcak, soğuk ve mekanik etkilerden korur.
  • Periderm üzerinde lentisel (kovucuk) denilen açıklıklar bulunur.
  • Lentiseller, gövde yüzeyinde ince yarıklar veya kabartılar şeklinde bulunur.
  • Gövde ve dallarda bulunan lentiseller, dış atmosferde ve bitkinin canlı iç dokuları arasında gaz alışverişini sağlar.
  • Az da olsa buhar hâlinde su kaybına neden olur.

Bitkisel Organlar

1. Kök

2. Gövde

3. Yapraktan meydana gelmektedir.

1. Kök

  • Kök; kara hayatına uyum sağlamış bitkilerde, gövdenin ters yönünde, yer çekimi doğrultusunda toprak içine doğru büyüyen bitki organıdır.
  • Bitkiyi toprağa bağlar ve topraktan bitkinin ihtiyacı olan su ve minerallerin alınmasını sağlar.
  • Kloroplast taşımadığı için yeşil renkli değildir.
  • Kök ucunda kaliptranın üst tarafında kesin sınırlarla ayrılmayan üç bölge bulunur.
  • Büyüme bölgesinde uç meristem hücreleri bulunur.
  • Bu hücrelerin sürekli bölünmesi, kökün hızla uzamasını sağlar.
  • Uzama bölgesinde bulunan hücrelerin boyları kendi uzunluklarının on katı kadar uzayabilir.
  • Uzayan hücreler, iç içe farklı tabakalar oluşturur.

  • Bu tabakalar da farklı dokuların oluşturulmasında görev alır.
  • Olgunlaşma bölgesinde emici tüy hücreleri bulunur.
  • Emici tüyler, toprak çözeltisinden su ve suda çözünmüş minerallerin alınmasını sağlar.
  • Emici tüylerin ömrü çok kısadır.
  • Kökün uzaması sırasında zarar gören emici tüylerin yerine sürekli yenileri eklenir.
  • Emici tüylerin hücre duvarında selüloza ek olarak pektin de bulunur.
  • Pektinin varlığı, emici tüylerin yapışkan özellik kazanmasını sağlar.
  • Böylece toprak ve suyu çekerek emilim işini kolaylaştırır.

Epidermis Tabakası

  • Tek çenekli (monokotil) ve çift çenekli (dikotil) bitkilerin köklerinde en dışta epidermis tabakası bulunur.
  • Kök epidermisinde kütikula tabakası bulunmaz.

Korteks Tabakası

  • Epidermisin altında genellikle parankima hücrelerinden oluşan korteks tabakası bulunur.

Endodermis Tabakası

  • Korteksin en iç kısmını, endodermis tabakası oluşturur.
  • Endodermisi oluşturan hücreler, birbirine çok yakın dizilmiştir.

Kaspari Şeridi

  • Endodermis tabakası, korteks ile iletim dokusunun yer aldığı merkezî silindir arasında madde girişini kontrol eden bir engel oluşturur.
  • Su ve minerallerin endodermis tabakasından seçilerek geçmesinin nedeni, hücre duvarlarının su geçirmez bir madde olan süberinle kaplı olmasıdır.
  • Süberinle kaplı olan bu kısımlara kaspari şeridi denir.

Merkezi Silindir

  • Geri kalan bölümlerde süberin yoktur.
  • Su, süberinsiz duvarlardan kolayca geçer ve merkezî silindire ulaşır.
  • Kökün merkezinde iletim demetlerini içeren merkezî silindir bulunur.
  • Merkezî silindirin en dış tabakası perisikldır.

Perisikl

  • Perisikl, canlı ve ince çeperli parankima hücrelerinden oluşmuştur.
  • Perisikl; meristematik (bölünür) karakterde bir dokudur,
  • Bir veya birkaç sıra hücre tabakasından oluşur.
  • Bütün tohumlu bitkilerde yan kökler perisikldan oluşur.

Tek ve çift çenekli bitki kökleri arasındaki en önemli fark

  • Tek ve çift çenekli bitki kökleri arasındaki en önemli fark, merkezî silindirdeki dokuların düzenlenişidir.
  • Tek çenekli bitki köklerinde merkezî silindirin en iç kısmında bulunan hücreler, farklılaşmamış parankima hücreleri olarak kalır.
  • Bu bölge öz olarak adlandırılır.
  • Öz, iletim doku tarafından halka şeklinde kuşatılır.
  • Ksilem ve floem aralıklı olarak dizilmiştir.
  • Çift çenekli ve açık tohumlu bitkilerin merkezî silindirinde iletim demetlerinin arasında kambiyum vardır.
  • Kambiyum, büyüme döneminde bölünerek yeni iletim demetlerini oluşturur.
  • Böylece sekonder büyüme ile kökte enine kalınlaşma gerçekleşir.
  • Kambiyumun bölünen hücreleri; merkeze doğru ksilemi, çevreye doğru da floemi oluşturur.
  • Ksilemler, yıldız şeklinde ortada dizilir.

Kök Çeşitleri

Bitkilerde saçak kök ve kazık kök olmak üzere iki kök tipi bulunur.

Saçak Kök

  • Saçak kök sisteminde ana kök fazla gelişmediğinden gövdenin tabanından gelişen yan köklerle yaklaşık aynı kalınlıktadır.
  • Çimen gibi otsu bitkilerdeki saçak kökler, bitkiyi toprağa sıkıca bağlar.
  • Saçak kökler, iyi bir yer örtüsü oluşturduklarından erozyonun önlemesinde de oldukça önemlidir.
  • Buğday, arpa, mısır, soğan ve pırasa gibi tek çenekli bitkilerde genellikle saçak kök bulunur.

Kazık Kök

  • Ana kök iyi gelişmiş, kalınlaşmış ve toprağın içine doğru uzanmıştır.
  • Periskldan oluşan yan kökler ise ana köke bağlı ve fazla gelişmemiştir.
  • Ebegümeci, fasulye, havuç, lahana, bakla, bamya ve gelincik gibi çift çenekli bitkiler ve açık tohumlu bitkilerin kökleri kazık köktür.
  • Kazık kök sistemine sahip bitkiler, karasal ve kurak ortama adapte olmada daha başarılıdır.

2. Gövde

  • Bitkinin toprak üstünde bulunan kısmıdır.
  • Bitkinin yaprak, çiçek, meyve ve tomurcuk gibi yapılarını taşır.
  • Dal ve sürgünleri bulundurur.
  • Gövde, kök ile yapraklar arasında bulunur.
  • Bu iki bitki organı arasında madde iletiminden sorumludur.
  • Gövde içinde kökler tarafından topraktan alınan su ve mineraller, ksilemle yapraklara taşınır.
  • Yapraklarda fotosentezle üretilen organik maddeler de yine gövde içindeki floemle köklere taşınır.
  • En gelişmiş gövde, çiçekli bitkilerdedir. Gövde genellikle dalların ucundan büyür.
  • Tepe tomurcuğu sayesinde gövde boyuna uzar.

Yanal Tomurcuk

  • Gövde ekseni üzerinde yan dalların oluşumunu sağlayan yanal tomurcuk bulunur.
  • Yan dalların oluşumuyla yaprak ve üreme organlarının tutunması için yüzey oluşturulur.
  • Gövde üzerinde yaprakların bağlandığı veya dalların çıktığı yere nodyum ve iki nodyum arasına internodyum denir.

Apikal Dominansi

  • Yapraklar ve yan dallar daima nodyumlardan oluşur.
  • Gövde üzerindeki tomurcukların faaliyetleri mevsime bağlıdır. Koşullara göre tomurcukların bir kısmı aktifken bir kısmı pasif kalır ya da uyur.
  • Tepe tomurcuğunun, yanal tomurcukların sürmesini engellemesi apikal dominansi olarak adlandırılır.
  • Bu durum, bitkinin boyca uzamasını kolaylaştırır.
  • Çünkü tüm enerji, boyuna uzamada kullanılır.
  • Uyuyan tomurcuklar, herhangi bir yaralanma ya da budama durumunda uyanarak yeni sürgünler oluşturabilir.
  • Bazılarında çiçek, bazılarında dal meydana gelir.
  • Gövde yaprakların konumunu ayarlamak için dallanır.
  • Böylece yaprakların Güneş’ten en fazla şekilde yararlanmaları ve organik besin üretiminin de verimli bir şekilde gerçekleşmesi sağlanır.

Korteks

  • Tek çenekli bitkilerde gövde genellikle otsudur.
  • Tek çenekli bitkilerin gövdesinden enine alınan kesit incelendiğinde en dışta epidermis tabakası bulunur.
  • Epidermisin altında parankima dokusu yer alır.
  • Bu tür bitkilerde floem ve ksilem borusu arasında kambiyum bulunmaz.
  • Bu nedenle iletim demetleri düzensiz sıralanmıştır.
  • Kambiyum bulunmadığı için gövdede enine kalınlaşma görülmez.
  • Bu bitkilerde ayrıca korteks ve öz bölgesi bulunmaz.
  • Demetler; epidermisin altından başlar ve çevreye doğru sık ve küçük, merkeze doğru seyrek ve büyük olmak üzere dağılır.
  • Floem dışta, ksilem içte konumlanır.
  • Çift çenekli otsu gövdelerin en dış yüzeyinde koruyucu epidermis tabakası yer alır.
  • Epidermisten sonra merkezî silindire kadar olan bölüme korteks adı verilir.
  • Korteks bölgesi; parankima, kollenkima ve sklerenkima dokularından meydana gelmiştir.
  • Merkezî silindirin içinde madde iletimini gerçekleştiren iletim demetleri bulunur.
  • Bu tür bitkilerin floem ve ksilem borusu arasında kambiyum bulunur.
  • İletim demetleri, kambiyumun etrafında halka oluşturacak şekilde düzenli dizilmiştir.
  • En içteki tabakada kökün aksine parankima dokusundan meydana gelen öz bölgesi bulunur.
  • Papatya, ayçiçeği, bezelye gibi bitkiler otsu ve çift çenekli bitki örnekleridir.

Hücre Bölünmeleri

  • Çift çenekli bitkilerde gövdedeki kambiyum gelişimi, primer ksilem ve primer floem arasında başlar.
  • Her yıl belirli mevsimlerde hücre bölünmeleriyle yeni odun (sekonder ksilem) ve soymuk borularını (sekonder floem) oluşturur.
  • Kambiyum, sürekli olarak sekonder ksilem ve sekonder floem eklemesi yaparak enine kalınlaşmayı sağlar.

Periderm

Çift çenekli odunsu bitkilerin enine gövde kesiti incelendiğinde en dışta mantar kambiyumundan meydana gelen periderm adı verilen cansız bir kabuk bulunur.

Yaprak

  • Yapraklar; bitkilerin fotosentez, terleme ve gaz alışverişini en etkin biçimde gerçekleştiği organdır.
  • Gövde ve dallarda yanal tomurcuklardan gelişir.
  • Gövdeden çıkan yapraklar farklı şekillerde olabilir.
  • Genel olarak bir yaprak,

  1. Genişlemiş bir yaprak ayası ve
  2. Bir yaprak sapından oluşur.

Yaprak Ayası

  • Yaprağın geniş, ince ve yassılaşmış olan büyük bölümüdür.
  • Yaprak ayasının genişliği, bitkinin yaşadığı ekolojik bölge hakkında fikir edinmemizi sağlar.
  • Kurak ortam bitkilerinde yaprak ayasının yüzeyi, küçülmüştür.
  • Böylece bitkiler, daha az su kaybeder ve bitkilerin hayatta kalma şansları da artar.
  • Nemli ortam bitkilerinde ise yaprak yüzeyleri oldukça geniştir.
  • Bu nedenle bitkiler, hem Güneş ışığından daha fazla yararlanır hem de daha fazla terleme yapabilir.

Yapraklı Bitkilerde Boşaltım

  • Bazı bitkiler; yaprak hücrelerinde kofulda biriktirdikleri atık maddeleri, yapraklarını dökerek bitkiden uzaklaştırır.
  • Bundan dolayı yaprak dökümü boşaltım kabul edilir.

Tek ve çift çenekli bitkilerde yapraktaki damarlanma farklılığı

  • Tek ve çift çenekli bitkilerde yapraktaki damarlanma farklılık gösterir.
  • Tek çenekli bitkilerde yaprak ayası, kalın bir orta damar ve orta damara paralel uzanan yanal damarlara sahiptir.
  • Çift çenekli bitkilerde ise yapraktaki kalın olan ana damarlar, dallanarak ağsı bir damarlanma oluşturur.

Yaprağın Tabakaları

  • Yaprak ayasının enine kesiti mikroskopta incelendiğinde yaprağı üstten ve alttan kuşatan epidermis hücreleri görülür.
  • Yaprağın üst yüzeyini döşeyen hücre tabakasına üst epidermis, yaprağın alt yüzeyini döşeyen hücre tabakasına da alt epidermis denir.
  • Bu hücreler, renksiz olduklarından Güneş ışığını geçirerek alttaki kloroplastlı hücrelere ulaştırır.
  • Karada yaşayan bitkilerin çoğunda üst epidermisteki stoma ya çok az sayıda ya da hiç yoktur.
  • Alt epidermisteki stoma sayısı ise üst epidermise göre daha fazladır.
  • Epidermis hücreleri, mumsu salgılar üreterek kütikula tabakasını oluşturur.

  • Karada yaşayan bitkilerin çoğunda kütikula, yaprağın üst kısmında daha kalındır.
  • Hem alt hem de üst epidermis hücrelerinde kloroplast bulunmadığı için bu hücreler fotosentez yapamaz.
  • Yaprağın üst ve alt epidermisinde bulunan stomaların hemen altında hava boşlukları bulunur.
  • Bu boşluklar, mezofil tabakası içine doğru uzanmıştır.
  • Boşlukların içi, sürekli hava ve su buharı ile doludur.
  • Bu sayede gaz alışverişi ve terleme verimli gerçekleşir.
  • Mezofil, yaprağın üst ve alt epidermisi arasında kalan bölümdür.
  • Bu bölümde yer alan hücreler, fotosentez için özelleşmiş parankima hücreleri ve iletim demetleridir.

Yaprak Sapı

  • Yaprak ayasını gövdeye bağlayan kısımdır.
  • Yaprak ayasının güneş ışığından en verimli şekilde yararlanmasını sağlar.
  • Yaprak sapından yaprak ayasına ulaşan ksilemler, yaprağa ihtiyaç duydukları su ve minerali taşır.
  • Yaprakta üretilen besin maddeleri, floemlerle yaprak sapından gövdeye ve oradan da bitkinin diğer kısımlarına taşınır.
  • Genellikle tek çenekli bitkilerin yapraklarında bir sap bulunmaz.
  • Yapraklar doğrudan gövdeye bağlıdır.

Kök, Gövde ve Yapraklarından Yararlanılan Bitkiler

  • Bitkiler günlük hayatta besin üretiminde; kıyafet, mobilya ve kâğıt yapımında; inşaat alanında ve hastalıkları tedavi etmede kullanılabilir.
  • Bazı bitkilerin köklerinde, sürgün sistemde fotosentez sonucu üretilmiş olan organik moleküller depo edilir.
  • Bazıları besin olarak tüketilen bu kökler, günlük hayatta çiğ veya pişirilerek tüketilebilir.

  • Havuç, turp, pancar, kereviz ve şeker pancarı gibi bitkiler bu tür bitkilere örnek verilebilir.
  • Şeker kamışı, patates ve yer elması gibi bitkiler gövdesinde besin depo eden bitkilere örnek verilebilir.
  • Fotosentezle enerji dönüşümü gerçekleştiren ve besin kaynağı olarak yaprakları yenen bitkilere marul, ıspanak, ebegümeci, semizotu, dereotu, nane, maydanoz, tere, roka, pazı, kereviz, kuzukulağı, lahana, oğul otu, fesleğen, kekik ve biberiye gibi bitkiler örnek verilebilir.
  • Nane, fesleğen, kekik, biberiye gibi bitkiler kurutularak baharat olarak da tüketilir.

  • Yeşil soğan ve pırasanın da yenen kısmı yapraktan oluşmaktadır.
  • Salata veya yemek olarak sofraları süsleyen bu sebzeler, vitamin ve mineral açısından oldukça zengindir.
  • Sağlıklı beslenmek için sebze ve meyveler günlük öğünlerde mutlaka tüketilmelidir.

Tıbbi Bitkiler

  • Bitkiler, içerdikleri etkili bileşikler nedeniyle hastalıkların tedavisinde de kullanılır.
  • Tedavi ve hastalıkları önleyici olarak ilaç yapımında kullanılan bitkilere tıbbi bitkiler adı verilir.

  • Bu bitkilerin yaprak, kök, çiçek, tohum, kabuk gibi kısımları veya tamamı tedavi amaçlı kullanılır.
  • Anadolu’da efsaneleşmiş olan Lokman Hekim ve İbn-i Sina yaşadıkları dönemde çeşitli rahatsızlıkların tedavisinde tıbbi bitkileri kullanmışlardır.
  • Türkiye florasında bulunan bitkilerin 1000 kadarı ilaç ve baharat yapımında kullanılan bitkilerdir.
  • Günümüzde tıbbi ve aromatik bitkiler; ilaç, parfüm, kozmetik, diş macunu, sabun, şeker sanayisinde ve baharat yapımında yaygın olarak kullanılmaktadır.
  • Bu grup bitkiler, geçmişten günümüze miras bırakılan büyük bir hazinedir.
  • Bu hazinenin gelecek kuşaklara ulaşması için tıbbi bitkileri toplayan kişiler mutlaka bilinçlendirilmelidir.
  • Bitkiler doğadan toplanırken sonraki yıl da bitkinin varlığının devam etmesi için bitkinin bir bölümü arazide bırakılmalı, sadece kullanılacak kısmı toplanmalı, kalması gereken kısımlara zarar verilmemelidir.
  • Tıbbi bitkilere; kekik, adaçayı, biberiye, kantaron, zencefil, ıhlamur, ekinezya, nane, tarçın, fesleğen, defne ve papatya örnek verilebilir.

DİKKAT!!!

  • Halk arasında alternatif tedavi adı altında çok yaygın kullanılan bitkilerle tedavide çok dikkatli olmak gerekir.
  • Bitkilerin içerdikleri etken maddeler bilinçsiz kullanıldığında veya bitkilerde doğru tür kullanılmadığında çeşitli sağlık sorunları ortaya çıkabilir.
  • Bitkilerle tedavide; kullanılan bitkinin etken maddesi, yan etkileri ve doğru kullanım miktarı bilinmelidir.

Bitki Gelişiminde Hormonların Etkisi

  • Büyüme, hem hücre bölünmesini hem de hücre genişlemesini içerir.
  • Yeni oluşan hücrelerin büyümesini, farklılaşma aşaması izler.
  • Farklılaşma, hücrelerdeki aktif gen bölgesinin değişmesiyle gerçekleşir.
  • Aktif hâle gelen genlerin ürünleri, doku ve organların şekil almasını sağlar.
  • Büyüme ve gelişme, genler tarafından kontrol edilse de büyümede çevresel faktörler ve hormonlar da oldukça önemlidir.

  • Çünkü bitkilerde sinir sistemi bulunmaz.
  • Doku ve organlar arasındaki iletişim ve koordinasyon, kimyasal uyarıcılar olan hormonlarla sağlanır.
  • Bitkide görev alan hormonlar, belirli bir dokudan salgılanır ve başka tarafa taşınabilir.
  • Her hormonun etki ettiği özel hedef hücreleri vardır.
  • Hormonlar, çok az miktarda olmalarına rağmen etkileri çok fazla olan organik maddelerdir.
  • Hormonlar, günümüzde laboratuvar koşullarında yapay olarak da üretilmektedir.
  • Bitkilerde; çimlenme, hücre bölünmesi, büyüme ve gelişme, çiçek açma, meyve oluşumu, yaprak dökümü, stomaların açılıp kapanması, bitkinin ışığın geldiği tarafa doğru yönelmesi, yaprak ve çiçeklerin solması ve yaşlanması, yaprak dökümü, tohum ve tomurcukların uyku hâlinde kalması, bitkinin kış koşullarına uyum sağlaması gibi olaylar hormonlarla kontrol edilir.

Bitkilerde Üretilen Başlıca Hormonlar

Bitkilerde üretilen başlıca hormonlar;

1. Oksin,

2. Giberellin,

3. Sitokinin,

4. Etilen ve

5. Absisik asittir.

Bu hormonlardan oksin, sitokinin ve giberellin hormonları büyümeyi teşvik ederken; etilen ve absisik asit, büyümeyi engeller.

Oksin

  • Bitkilerde keşfedilen hormonlardan ilki oksindir.
  • Bitkinin sürgün uçlarında (meristem dokularında), gelişmekte olan genç yapraklarında, tohum embriyosunda ve gelişmekte olan meyvelerinde sentezlenir.
  • Bitkinin bu meristematik bölgelerinde mitozu hızlandırır ve büyümeyi sağlar.

Oksin'in Etkisi

  • Oksinler, hücre duvarına etki ederek hücrenin uzamasını ve büyümesini sağlar.
  • Yan köklerin gelişimini uyararak kökün toprağın içine doğru büyümesinde rol oynar.
  • Kambiyum hücrelerinin bölünmesini uyarır ve sekonder meristemi aktif hâle getirir. Hücrelerde farklılaşmayı, teşvik eder.
  • Gövdede bulunan ve dal oluşumunu sağlayan yanal tomurcukların gelişimini engeller.
  • Bu sayede bitki ürettiği enerjinin büyük bir kısmını boyca uzamada kullanabilir.
  • Oksin bu özelliği sayesinde bitkiyi ışıktan maksimum düzeyde yararlanacağı büyüklüğe getirir.
  • Meyve gelişimini uyarır, yaprak ve meyvelerin dökülmesini engeller.

  • Oksinin büyümeye etkisi, her organda belirli değerler arasında maksimumdur.
  • Oksinin olması gereken miktardan fazla olması, etkisini azaltır.
  • Bulunduğu organda toksik etki yaparak ya da etilen üretilmesine sebep olarak büyümeyi engeller.
  • Örneğin gövde gelişimini uyaran oksin miktarı, köklerin büyümesi için gerekli oksin miktarından oldukça farklıdır.
  • Sentetik oksinler, geçmiş yıllarda yabani otları yok etmek amacıyla üretilmiştir.
  • Bu maddeler, öncelikle geniş yapraklı yabancı otlar üzerinde etkili olup çimlere ve diğer bitkilere zarar vermemiştir.
  • Ancak bazı bilim insanlarının bitki öldürücü bu tür ilaçlara (herbisit) maruz kalan insanlarda kanser ve kanser bağlantılı hastalıklara yakalanma riskinin arttığını açıklamasıyla bu tür ilaçların kullanımı tartışmalı hâle gelmiştir.

Giberellin

1. Bitki kökü,

2. Genç yapraklar,

3. Tohum embriyosu ve

4. Meristematik dokularda üretilir.

  • Tohumda dormansinin kırılması, tohumu uyku hâlinden çıkararak çimlenmeyi başlatır.
  • Protein sentezini hızlandırır.
  • Çimlenmede rol oynayan ve nişastayı parçalayan hidroliz enzimlerinin sentezini teşvik eder.
  • Hücre bölünmesini uyararak gövde boyunun uzamasını sağlar.
  • Bu nedenle giberellin eksikliğinde kısa gövdeli bitkiler oluşur.

  • Giberellin çiçeklenmeyi teşvik eder.
  • Meyvenin sayısını ve büyüklüğünü artırır.
  • Bu özelliği tarımsal üretim açısından önemlidir.
  • Giberellin hormonu verilen üzümlerde salkımın sap uzunluğu artar, salkımda daha seyrek ve daha büyük üzüm taneleri gelişir.

Absisyon Nedir?

  • Bitkilerin büyüme ve gelişmelerinin gözle görülen en belirgin belirtilerinden biri, ilkbaharda yapraklanıp sonbaharda yapraklarını dökmesidir.
  • Bitkilerin belli dış ve iç şartların etkisi ile yapraklarını kaybetmelerine neden olan olaya absisyon (yaprak dökümü) denir.

Sitokinin

  • Kök uçlarında üretilir ve bitkinin topraktan aldığı suyla diğer organlara taşınır.
  • Ayrıca tohumdaki embriyo ve büyümekte olan yaprak ve meyvelerde de üretilir.
  • Hücre bölünmesini teşvik eder.
  • Sitokininler, tek başlarına etki gösteremez.
  • Meristematik hücrelerin farklılaşması için sitokininler, oksinler ile etkileşime geçer.
  • Laboratuvar ortamında meristem hücresine uygulanan oksin ve sitokinin oranları belirli düzeylerde verildiğinde hücre bölünmeleri, devamında da bir hücre kümesi oluşur.
  • Kümedeki hücreler henüz farklılaşmamıştır.
  • Bu yapı kallus adını alır.
  • Ortamdaki sitokinin oranı artırıldığında kallustaki hücrelerin farklılaşmasıyla sürgün sistemi gelişir.
  • Ortamdaki oksin oranı artırıldığında ise kallustaki hücrelerin farklılaşmasıyla kök sistemi gelişir.

Sitokonin Etkisi

  • Sitokininler yapraklarda yaşlanmayı geciktirir.
  • Sitokininler azaldığında yapraklar hızla yaşlanır ve dökülür.
  • Bu nedenle çiçekçiler tarafından bitkinin yaşlanmasını geciktirmek için kullanılır.
  • Bitkilerde tohum çimlenmesi, sürgünlerin uyku hâlinden çıkması ve bunun sonucunda yan dal oluşumu, çiçek gelişimi, sürgün uçlarında apikal meristemlerin oluşması, besin taşınması ve kloroplast organelinin oluşmasında görev alır.
  • Hücrelerde protein, DNA ve RNA sentezini artırır.

Etilen

  • Bitkiler; kuraklık, su baskını, enfeksiyon gibi streslere yanıt olarak etilen üretir.
  • Bitkinin tüm organlarında üretilebilir.
  • Etilen; olgunlaşan meyveler, yaşlanan yapraklar, çiçekler ve meristematik bölgelerde bol miktarda üretilir.
  • Bunun yanı sıra meyve olgunlaşması sırasında da etilen üretilir.
  • Etilenin etkisiyle hücre çeperi enzimlerle parçalanır, nişastanın hidroliz edilmesi ile açığa çıkan glikoz, meyvenin tatlanmasını sağlar.
  • Etilen, bir gaz olduğundan bulunduğu ortamdan kolayca yayılarak diğer meyveleri de olgunlaştırır.
  • Ancak meyve olgunlaştıktan sonra etilen üretimi devam ederse meyve çürür.
  • Etilen, yaprakların ve çiçeklerin yaşlanmasına ve solmasına neden olur.
  • Yaprak dökümünü uyarır.
  • Bitkilerde programlanmış hücre ölümlerinin gerçekleşmesinden sorumludur.

Absisik Asit (ABA)

  • Özellikle kuraklık stresi altındaki bitkilerde bol miktarda sentezlenen ve genellikle büyümeyi engelleyen hormondur.
  • Bu hormon, yapraktaki kloroplastlardan; tohum, meyve, kök ve gövde yapılarından; hemen hemen tüm bitki hücrelerinden sentezlenebilir.
  • Tohumun ve tomurcukların uyku hâlinin başlamasını ve bu durumun devamını sağlar.
  • Uygun olmayan koşullarda tohumun çimlenmesini engeller.
  • Bitkiler, tohum oluşturduktan sonra tohumun üzerini bu hormonla kaplar.
  • Bu hormonun suyla uzaklaştırılması sonucu tohum dormansisi (uyku hâli) sona erer ve çimlenme başlar.
  • Absisik asit; hücre bölünme hızının azaltılmasına, yeşil yaprakların yerini koruyucu pulların almasına neden olur.
  • Ayrıca çok sıcak havalarda strese giren bitkilerde fazla su kaybını engellemek için stomaların kapanmasını sağlar.
  • Bitkinin kurumaya karşı direncini artırır.

Bitkilerde Hareket

  • Bitkiler kökleriyle toprağa bağlı olduklarından hayvanlar gibi aktif olarak yer değiştirme hareketi yapamaz.
  • Ancak çevreden gelen uyaranlara karşı da duyarsız kalmaz.
  • Çevreden gelen uyarıları algılayan bitkiler, uyarılara uygun yanıtlar oluşturmaya çalışır.
  • Çünkü içinde bulundukları ortamdan daha fazla yararlanmak ister.
  • Bitkiler bir uyarı olduğu zaman çeşitli tepkiler vererek hareket eder.

Tropizma Hareketleri

  • Bitkilerde yön değişimi şeklinde verilen tepkiler, uyarının geliş yönüne bağlıdır.
  • Tepki, uyarı yönünde veya uyarının tersi yönde olabilir.
  • Bu yönelme hareketine tropizma denir.
  • Kısacası tropizma, uyaranın yönüne bağlı durum değiştirme hareketleridir.
  • Bitkinin büyüyen ve uzayan kısımlarında gerçekleşir.
  • Eğer tropizma hareketleri; uyarana doğru ise pozitif tropizma, uyarı yönüne ters ise negatif tropizma adını alır.

  • Tropizma hareketleri, oksin hormonunun düzensiz dağılımı sonucu ortaya çıkan asimetrik büyümeden kaynaklanır.
  • Tropizma hareketleri, uyaranın çeşidine göre adlandırılır.
  • Bitkilerde uyaranın yönüne bağlı olan tropizma (yönelim) ve
  • Uyaranın yönüne bağlı olmayan nasti (salınım, ırganım) hareketleri gözlenir.

Fototropizma

  • Fototropizmabitkinin ışık uyaranına karşı gösterdiği yönelme hareketidir.
  • Bitkinin gövde ucundan salgılanan oksin hormonu; ışığın olmadığı tarafta daha fazla, ışığın doğrudan geldiği tarafta daha az birikir.
  • Bunun sonucu olarak güneş görmeyen bölgelerde büyüme hızlı, güneş gören tarafta büyüme yavaş olur.
  • Birikim, asimetrik büyümeye sebep olur.
  • Bu durum bitkinin güneş ışığının geldiği tarafa yönelmesini sağlar.
  • Cam kenarına konan çiçeklerin yapraklarının cama doğru yönelmesi bu nedenledir.

Negatif - Pozitif Fototropizma

  • Bitkinin bir organının ışık kaynağına doğru yönelim göstermesi pozitif fototropizma, ışık kaynağından uzaklaşması ise negatif fototropizma olarak adlandırılır.
  • Örneğin içinde su bulunan bir cam kapta yetiştirilen bir bitkinin gövdesinin güneş ışığına doğru yönelmesi pozitif fototropizma, köklerinin Güneş ışığının tersi yöne yönelmesi negatif fototropizmadır.

Tropizmada Oksin Hormonunun Etkisi

  • Bilim insanları ışığı algılayan mekanizmanın koleoptildeki yerini merak etmiştir.
  • Daha sonra mekanizmanın koleoptilin ucunda mı yoksa koleoptilin tabanında mı olduğunu belirlemek için deneyler yapmışlardır.
  • Koleoptiller kullanılarak yapılan deneyde kontrol grubuna koleoptiller olduğu gibi yerleştirilmiştir.
  • Deney grubunun birinde koleoptil uçları, ışık geçirmeyen bir malzeme ile kaplanmış; deney grubunun diğerinde de koleoptil tabanı, aynı ışık geçirmeyen malzeme ile kaplanmıştır.

Koleoptil

Koleoptil, çimlenmekte olan bitki sürgününün açılmamış olan yaprağını saran silindir biçimindeki yapıdır.

  • Bütün koleoptiller, bir taraftan gelen ışığın önüne yerleştirilmiştir.
  • Bilim insanları ışığı algılayan mekanizmanın koleoptilin ucunda yer alması durumunda ilk deney grubundaki koleoptilin ışığın geldiği tarafa yönelemeyeceğini öngörmüşlerdir.

  • Işığı algılayan mekanizmanın koleoptil tabanında olması durumunda da ikinci deney grubundaki koleoptilin ışığın geldiği tarafa yönelemeyeceğini düşünmüşlerdir.
  • Deney sonuçlarına baktıklarında ilk deney grubundaki koleoptillerin ışığın geldiği yöne doğru yönelmediği, diğer koleoptillerin ise ışığın geldiği yöne doğru yöneldiğini gözlemlemişlerdir.
  • Bu deneyler sonunda ışığı algılayan mekanizmanın koleoptilin ucunda bulunduğu ve bu mekanizmanın koleoptilin ışığa doğru yönelmesini sağladığı görülmüştür.

Agar Bloğu

  • Daha sonraki yıllarda bilim insanları ışığı algılayan mekanizmanın koleoptil boyunca hareket eden ve koleoptilin bükülmesine neden olan bir kimyasal olduğunu düşünmüştür.
  • Koleoptilin ucunun tabana doğru hareket eden bir kimyasal madde sentezleyip sentezlemediğini test etmek için deneyler yapmışlardır.
  • Deneyde bir koleoptilin ucu kesilmiş ve bir agar bloğu (koleoptilin ucundan üretilen herhangi bir kimyasal maddeyi emmek için) üzerine yerleştirilip yaklaşık bir saat beklenmiştir.

  • Daha sonra agar blok, ucu kesilmiş koleoptillerin üzerlerine farklı konumlarda yerleştirilmiştir.
  • Bilim insanları, bir kimyasal maddenin koleoptil ucundan agar üzerine taşındığını tespit etmişlerdir.
  • Kimyasal maddenin agar bloktan kesilmiş koleoptillerin içine doğru hareket ederek koleoptillerin yönelmesini sağlayacağı fikrini benimsemişlerdir (Karanlıkta ve ışığın belli bir yönden gelmediği durumlarda).
  • Agar bloğu başı kesilen koleoptilin tam üzerine yerleştirdiklerinde koleoptilin bükülmeden düz büyüdüğünü ancak kesik olan baş kısmının bir tarafına yerleştirdiklerinde koleoptilin o taraftan daha fazla büyüdüğünü tespit etmişlerdir.
  • Koleoptilin ucundan agar blok üzerine geçen kimyasal maddenin koleoptilin bir tarafını diğer tarafa göre daha hızlı büyüttüğüne karar vermişlerdir.
  • Bu düzensiz büyüme (asimetrik büyüme), koleoptilin yönelmesine neden olmuştur.
  • Bilim insanları bu kimyasal maddeye oksin adını vermiştir.

Gravitropizma (Geotropizma)

  • Bitkinin yer çekimi etkisine bağlı gösterdiği yönelim hareketine gravitropizma denir.
  • Bitki kökü; yer çekimi doğrultusunda, gövde ise yer çekimi doğrultusuna ters yönde yönelim gösterir.
  • Buna bağlı olarak kökte pozitif gravitropizma görülür.
  • Kökte görülen bu yönelim, bitkinin toprağa bağlanmasını kolaylaştırır.
  • Gövdesinde ise negatif gravitropizma görülür.

Hidrotropizma

  • Hidrotropizma, Bitki köklerinin suya doğru yönelim göstermesidir.
  • Su kenarı ve sulak alanlara yakın bölgelerde yaşayan bitkilerin köklerinin su birikintisine doğru yönelim göstermesi bu duruma örnek verilebilir.

Travmatropizma

  • Travmatropizma, bitkilerde herhangi bir yaralanma durumunda görülen yönelme hareketidir.
  • Örneğin bir bitkinin kökü yaralandığında yara bölgesinden hormon salgılanır.
  • Bu hormonun etkisiyle kök, yara bölgesinin tam tersi yönde büyümeye devam eder.

Kemotropizma

  • Bitki köklerinin toprakta bulunan farklı kimyasal maddelere karşı gösterdiği yönelim hareketidir.
  • Örneğin bitki köklerinin büyüme ve gelişmesi için gerekli olan gübre, su gibi yararlı maddelere doğru büyüyerek yaklaşmasına pozitif kemotropizma;
  • Aşırı tuz, kireç gibi zararlı maddelerin bulunduğu bölgenin ters yönüne büyüyerek uzaklaşmasına negatif kemotropizma denir.

Tigmotropizma

  • Tigmotropizma, bitkilerin dokunma uyarısına karşı gösterdiği yönelim hareketleridir.
  • Özellikle sarılıcı bitkiler, dik duramadıkları için destek arar.
  • Sarmaşık ve asma gibi bitkiler, bir desteğe temas ettiklerinde desteğe sarılarak büyür.
  • Bitkinin sarılarak büyümesi olayı tigmotropizmadır.

Nasti Hareketleri

  • Bitkilerde uyaranın yönüne bağlı olmadan gerçekleşen hareketlere nasti hareketleri denir.
  • Nasti hareketleri, hücrelerdeki turgor basıncındaki değişimler sonrasında gerçekleşir.
  • Bitki, nasti hareketlerinde uyartının geldiği yönü önemsemeden bütün kısımları ile uyarana tepki gösterir.
  • Bu nedenle nasti hareketlerinde uyarana doğru büyüme ya da uyaranın tam tersi yönüne büyüyerek uyarandan uzaklaşma gibi durumlar görülmez.
  • Başlıca nasti hareketleri;

► Fotonasti,

► Termonasti ve,

► Sismonastidir.

Fotonasti

  • Fotonasti, ışık etkisiyle görülen nasti hareketleridir.
  • Birçok bitki türünde ışık, çiçeklerin açılmasını sağlarken bazı bitki türlerinde çiçeklerin kapanmasına neden olur.
  • Örneğin akşam sefası bitkisinin çiçeklerinin gündüz ışık şiddetine bağlı olarak kapanması karanlıkta da açılması fotonastidir.

Termonasti

  • Termonasti, sıcaklık değerlerindeki değişikliklerin neden olduğu nasti hareketleridir.
  • Lale çiçeğinin sıcaklık değişimlerine yanıt olarak açılıp kapanması, bu duruma örnek verilebilir.
  • Lale bitkisi 5 - 10°C’de çiçek açmazken 15 - 20°C’lik bir ortamda çiçek açar.

Sismonasti

     Bitkiler, çevresel uyaranlara yanıt olarak çeşitli hareketler sergileyebilirler. Bu hareketler, bitkilerin hayatta kalma ve üreme şanslarını artırmak için geliştirdikleri adaptasyonlardan biridir. Sismonasti, bitkilerin mekanik uyarılara (dokunma, titreşim gibi) verdiği yanıt olarak gerçekleşen bir nasti hareketidir. Bu hareket, özellikle bazı bitki türlerinde oldukça belirgindir ve bitkilerin çevresel etkileşimlerine dair önemli ipuçları sunar.

Sismonasti Nedir?

     Sismonasti, Yunanca "sismos" (sarsıntı) ve "nasti" (hareket) kelimelerinin birleşiminden türetilmiştir. Bitkilerin dokunma, titreşim veya sarsıntı gibi mekanik uyaranlara karşı verdiği hareket yanıtıdır. Bu tür hareketler, bitkinin uyaranın yönüne bağlı olmaksızın belirli bir hareket paternine sahip olmasını sağlar. Sismonasti, bitkilerin uyaranlara karşı daha hızlı ve etkili bir şekilde tepki vermelerini sağlar.

Sismonasti Örnekleri

     Sismonastiye en iyi bilinen örneklerden biri, Mimosa pudica (duyarlı bitki) (Küstüm Otu) bitkisidir. Bu bitki, yapraklarına dokunulduğunda veya sarsıldığında yapraklarını hızla kapatarak tepki verir. Bu hareket, bitkinin potansiyel tehditlere karşı korunma mekanizması olarak yorumlanabilir. Benzer şekilde, Venus flytrap (Dionaea muscipula) bitkisi de avının dokunması sonucu tuzak yapraklarını hızla kapatarak avını yakalar. Bu hareket de bir sismonasti örneğidir.

Sismonasti Mekanizması

     Sismonastik hareketlerin arkasında bitkilerin hücre yapısında ve su potansiyelinde meydana gelen değişiklikler yatmaktadır. Dokunma veya sarsıntı gibi mekanik uyaranlar, bitkilerin hücre zarlarında elektriksel sinyallerin oluşmasına neden olur. Bu sinyaller, hücreler arası iyon dengesini ve su hareketini etkiler. Örneğin, Mimosa pudica bitkisinde uyaran alındığında yaprak sapındaki hücreler hızla su kaybeder ve yapraklar kapanır. Bu hareket, uyaranın sona ermesinden sonra hücrelerin yeniden su almasıyla eski haline döner.

Sismonastinin Ekolojik ve Evrimsel Önemi

     Sismonastik hareketler, bitkilerin hayatta kalma stratejilerinin bir parçasıdır. Bu hareketler, bitkilerin otobur hayvanlardan korunmalarına, çevresel stres faktörlerine hızlı yanıt vermelerine ve avlanma mekanizmalarını geliştirmelerine yardımcı olur. Evrimsel olarak, sismonastik yetenekler, bitkilerin belirli ekolojik nişlerde başarılı olmalarını ve rekabet avantajı kazanmalarını sağlar.

     Sismonasti, bitkilerin mekanik uyaranlara karşı verdiği duyarlı hareketlerin bir örneğidir. Bu hareketler, bitkilerin çevreleriyle etkileşimlerini ve hayatta kalma stratejilerini anlamak açısından büyük öneme sahiptir. Mimosa pudica ve Venus flytrap gibi bitkiler, sismonastik hareketlerin en bilinen örneklerindendir ve bu hareketlerin arkasındaki biyolojik mekanizmalar, bitki biyolojisinin heyecan verici konularından biridir.

Fotoperiyodizm: Bitkilerin Işık Süresine Tepkisi

     Bitkiler, çevresel faktörlere duyarlı organizmalardır ve büyüme, gelişme ve üreme süreçlerini optimize etmek için çeşitli uyaranlara yanıt verirler. Bu uyaranlar arasında ışık, bitkilerin yaşam döngülerini düzenlemede önemli bir rol oynar. Fotoperiyodizm, bitkilerin gece ve gündüz uzunluğuna (ışık süresine) bağlı olarak fizyolojik ve gelişimsel tepkiler vermesidir. Bu özellik, bitkilerin uygun zamanlarda çiçek açma, yaprak dökme ve diğer gelişimsel olayları gerçekleştirmesini sağlar.

Fotoperiyodizm Nedir?

    Fotoperiyodizm, bitkilerin ışık ve karanlık sürelerinin değişimlerine verdiği biyolojik tepkilerdir. Bitkiler, yıl içindeki gün uzunluğundaki değişiklikleri algılayarak, çiçeklenme, yaprak dökme ve dormansi gibi süreçlerini düzenlerler. Bu süreç, bitkilerin mevsimsel değişimlere uyum sağlamalarına ve hayatta kalmalarına yardımcı olur.

Fotoperiyodizmin Çeşitleri

Fotoperiyodizmin bitkilerde üç ana tipi vardır:

1. Kısa Gün Bitkileri: Bu bitkiler, günlerin kısa olduğu dönemlerde çiçek açarlar. Genellikle sonbahar ve kış aylarında çiçeklenirler. Örneğin, krizantem ve soya fasulyesi kısa gün bitkileridir.

2. Uzun Gün Bitkileri: Bu bitkiler, günlerin uzun olduğu dönemlerde çiçek açarlar. Genellikle ilkbahar ve yaz aylarında çiçeklenirler. Örneğin, buğday, yulaf ve marul uzun gün bitkileridir.

3. Nötr Gün Bitkileri: Bu bitkiler, gün uzunluğuna bağımlı olmaksızın çiçek açabilirler. Çiçeklenme süreçleri daha çok sıcaklık ve diğer çevresel faktörlere bağlıdır. Domates ve pirinç nötr gün bitkilerine örnektir.

Fotoperiyodizmin Mekanizması

     Fotoperiyodik tepkiler, bitkilerin yapraklarında bulunan fitokrom adlı ışık algılayıcı pigmentler tarafından kontrol edilir. Fitokromlar, kırmızı ve uzak kırmızı ışığı algılayarak bitkilerin gece ve gündüz uzunluğunu belirlemelerine yardımcı olur. Fitokrom sisteminin aktif ve inaktif formları arasındaki denge, bitkilerin ışık sürelerini algılamasını sağlar.

      Bitkiler, belirli bir kritik gün uzunluğunun altına veya üstüne maruz kaldıklarında çiçeklenmeyi başlatan hormonlar (örneğin florijen) üretirler. Bu hormonlar, bitkinin çeşitli kısımlarına taşınarak çiçeklenmeyi tetikler. Bu şekilde, bitkiler uygun mevsimlerde çiçek açarak tozlaşma ve tohum üretimini maksimize ederler.

Fotoperiyodizmin Ekolojik ve Tarımsal Önemi

     Fotoperiyodizm, bitkilerin mevsimsel değişimlere uyum sağlamasında kritik bir rol oynar. Bitkiler, fotoperiyodik yanıtları sayesinde en uygun zamanlarda çiçek açar ve tohum üretirler. Bu, bitkilerin ekolojik nişlerinde başarılı olmalarını sağlar.

    Tarımsal açıdan, fotoperiyodizm bilgisi, çiftçilerin ürün verimini artırmak için bitki yetiştirme zamanlamasını optimize etmelerine yardımcı olur. Örneğin, kısa gün bitkileri ve uzun gün bitkilerinin ekim zamanlaması, doğru çiçeklenme ve hasat zamanını belirlemek için önemlidir.

     Fotoperiyodizm, bitkilerin ışık sürelerine verdiği karmaşık ve hayati bir tepkidir. Bu fenomen, bitkilerin mevsimsel değişimlere uyum sağlamalarını ve hayatta kalmalarını kolaylaştırır. Fotoperiyodizmin anlaşılması, hem temel biyoloji hem de tarım uygulamaları açısından büyük öneme sahiptir.

Kısa Gün Bitkileri

  • Kısa gün bitkileri; genel olarak gece süresinin gündüz süresinden daha uzun olduğu yaz sonu, sonbahar veya kış mevsimlerinde çiçek açar.
  • Bu bitkilerin çiçeklenmesi için gün uzunluğunun kritik değerin altına düşmesi, gece uzunluğunun kritik değerin üzerine çıkması gerekir.
  • Genellikle kritik gün uzunluğundan (14 saat) daha kısa bir gün uzunluğu gereklidir.
  • Atatürk çiçeği, çuha çiçeği, kasımpatı, yaban mersini, sütleğen, çilek, bazı soya fasulyesi çeşitleri, patates vb. bitkiler kısa gün bitkilerine örnek olarak verilebilir.

Uzun Gün Bitkileri

  • Uzun gün bitkileri, genel olarak ilkbahar sonunda ve yaz başında çiçeklenen bitkilerdir.
  • Bu dönemde gündüz süresi gece süresinden daha uzundur.
  • Bu bitkilerin çiçek açması için gün uzunluğunun kritik değerin üzerine çıkması, gece uzunluğunun kritik değerin altına düşmesi gerekir.

Nötr Gün Bitkileri

  • Nötr gün bitkilerinde çiçeklenme, fotoperiyottan ya da gündüz süresinin uzunluğundan etkilenmez.
  • Fotoperiyodun dışındaki sinyallere tepki olarak çiçek açar.
  • Örneğin bazıları mevsimsel yağışlardaki değişimlere tepki olarak çiçek açarken bazıları da belirli bir büyüklüğe ulaştıklarında çiçek açar.
  • Pirinç, karahindiba, ayçiceği, pamuk, asma fidanı, karanfil, domates ve salatalık gibi bitkiler nötr gün bitkilerine örnek gösterilebilir.

Konuya Ait Videolar

Üniteye Bağlı Diğer Konular

Konu İle İlgili Sorular

BiyolojiHikayesi

Öğrencilerimizin TYT (Temel Yeterlilik Testi) ve AYT (Alan Yeterlilik Testi) gibi sınavlara hazırlanırken kullanabilecekleri bilgileri sunuyoruz. Biyoloji konularında güçlü bir temel oluşturmak ve sınav başarınızı artırmak için doğru adrestesiniz!

Bilgilerimiz

Adres

Efeler-Aydın

Email

info@biyolojihikayesi.com

Phone

................

Bülten

© Biyoloji Hikayesi. All Rights Reserved. Designed by Biyoloji Hikayesi
Distributed By: Hamza EROL